Bugün atayım diye kontrol edemedim hiç. Çok içime sinmedi ama bu sıcaklarda daha iyisini çıkaramıyorum. 😅 Bu arada @-thelillie- felaket senaryonu şimdilik erteliyorum. 😇
Korku benim için alışık olduğum bir şey değildi. Bunu aileme borçlu olabilirdim. Yani babama. Annemi doğumumun ertesi günü kaybettiğim için ailem diyebileceğim tek kişi babam olmuştu çünkü. Yine de babamı da kaybederim korkusu bende hiç baskı kurmamıştı. Beynimin bir köşesinin bana bunu arada hatırlatıp eziyet ettiği doğruydu. Ama yine de olur da bir gün babamı da kaybedersem ne yaparım diye düşünmemiştim. Sevgili babam eşini kaybetmesine rağmen beni o kadar güzel yetiştirmişti ki bunu akılımdan geçirmemiştim bile. Sevdikçe korku artar derler ama babam o korkuyu bile sevgisiyle yenmişti.
Tam olarak el bebek gül bebek büyümüştüm. Türlü yaramazlıklarıma, vücudumdaki yaralara rağmen babam ben karşısındayken elime diken batsa hastaneye gitmek isterdi. Ağlamama dayanamazdı. Bu yüzden cenazesinde bile ağlamamıştım. Çünkü babam ağlamama dayanamazdı işte.
Yine de bu rahat hayatım böyle sürüp gidecek diye yaşamamıştım hiçbir gün. Babam Jongin'i karşısına alıp bana iyi bakmasını tembihlerken gülüyordum. Ama içimde filizlenmiş olan huzursuzluğun ilk tohumları da o görüntüden sonra ekilmiş olmalıydı. Ben öyle düşünüyordum.
Henüz on yaşındaydım. Yaptığım en büyük yaramazlık babama, eğer beni kızdırmışsa bir de Jongin'e, söylemeden evden kaçıp eski harabeye gitmekti. Buna rağmen babamın sakin ama ciddi bir yüzle Jongin'e bunları söylemesini anlamamıştım. Jongin çikolataları benim yediğimi her sakladığında ya da kırılan eşyaların suçunu üstüne aldığında babamın dediği şey tam tersiydi. Beni korumamasını söylüyordu. Yalan söylememesini. Şimdi bunları söylemesi beni şaşırtmıştı. Garipti. Üzerine düşünsem bile bir şey anlayamayacağım kadar garip.
Jongin'e nedenini sorduğumda aldığım tek karşılık da omuz silmesi olmuştu üstelik. Şimdi düşünülünce babam hissetmiş olmalıydı. Bir gün beni bırakacağını. Yalnız kalacağımı. Jongin'e o yüzden bana göz kulak olmasını söylemişti. Benim hissetmediğim tüm o korkuları babam hissetmiş olmalıydı. Benim sakındığım korkularım vardı. İnsanların benden sakındığı.
Şimdi bile aynı duygular benim yerime Jongin'de birikmişti. Bu kez eskiye oranla korkuyordum elbette. Jongin'e bir şey olmasından, onu da kaybetmekten delicesine korkuyordum. Kayıplarım bana bu korkuyu öğretmişti. Korkmayı öğretmişti.
Yine de Jongin'in benden daha fazla korktuğunu biliyordum. O benden farklı olarak hem kendisi için hem de benim için korkuyordu. Bunu anlayalı yıllar oluyordu. Şimdi de onu aradıklarının hemen ardından özel bir jet ayarladığını duymak beni şaşırtmamıştı. Sadece sıcak havaya rağmen içimden bir ürperti geçmişti. Üşümüştüm.
Kollarım bacaklarıma dolanmış bir halde kendimi toplayarak oturduğumda ne kadar acınası göründüğüm umurumda değildi. Etrafımdakiler beni korumak için her şeyime katlanan insanlardı. Acınası olmasam onlara ihtiyacım olmazdı. Kendimi korumaktan aciz, Jongin'i her saniye endişelendirecek kadar da işe yaramazdım. Bu akşam başıma gelen şeylerden dolayı kendimi suçluyordum. Chanyeol bilse saçmaladığımı söyleyip yüzüme yüzüme gülerdi. Ama burada yoktu. Jongin de yoktu.
Tüm bitkiliğim yok edilemez bir şekilde üzerimdeydi. Engel bile olamıyordum. Yine de ben bundan memnun değildim. Kurumaya başlayan saçlarım dağılmış, durmadan dişlediğim dudaklarım kanamıştı. Bitiktim işte. Jongin gelsin istiyordum. Yokluğu gittiğinden beri ilk defa içimi bu kadar üşütmüştü. Düne kadar onu özlediğimi sanırdım. Chanyeol'un dalga geçmesine neden olarak bunu sesli bile söylemiştim. Ama şimdi farklıydı. Görmezsem ölecek gibiydim. Ölüyordum da nefes almaya ihtiyacım var gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where Butterflies Never Die
Fiksi PenggemarJongin'in kendi çelişkileri vardı. Beni yanında istiyordu. Beni yanında istemiyordu. Beni kendinden uzaklaştırıyordu. Onu terk etmemden korkuyordu. Benden nefret ediyordu. Beni seviyordu. Bana gülümsüyor ardından beni öldürüyordu. SeKai - KaiHun