Ne yapacağımı düşünüp karar verme aşamasını geçeli çok olmuştu. Artık bir şeyleri düşünerek hareket edebileceğimi düşünmüyordum. Kafeden ne yapacağıma emin olmadan kalkıp Kang Dae'nin şaşkın bakışlarıyla kendimi dışarı atarken düşünecek halde de değildim.
Annem ölmemişti. Babam bana yalan söylemişti. Jongin bana yalan söylemişti. Etrafımda katil ya da yalancı olmayan biri kalmış mıydı emin değildim.
''Beni eve götür.''
Arabaya biner binmez başım geriye kaymıştı. Gözlerimin karardığını hissedebiliyordum. Derince yutkundum. Kendimi kaybedemezdim. Şimdi olmazdı.
''İyi misiniz?''
Kang Dae kafasını geriye çevirip bana baktı. Yüzünde küçük de olsa endişe kırıntıları görmek beni şaşırtmıştı. Sadece baş belasının teki olduğumu düşünüyor sanıyordum oysaki.
''İyiyim. Eve gidelim.''
Gözlerimi kapayıp daha fazla konuşmak istemediğimi belirttim. Araba yavaşça hareket etti. Midem bulanıyordu. Uyuşmuş beynimle düşünebildiğim şeyler beni hasta hissettiriyordu.
O kadın annem olamazdı. Babamla aralarında ne geçtiğini bilmiyorum ama babamı kaybetmeme neden olan birine anne diyemezdim. Üstelik beni tehdit etmişti. Jongin'e zarar mı verecekti? Bunu yapamazdı. Buna izin veremezdim.
Elbette dediği şeyi yapmayı düşünecek kadar aptal değildim. Ona gidemezdim. Babamın katilinin yanında olmayı düşünmezdim bile. Ama Jongin'i koruyacaktım. Baekhyun'un dediği gibi. Bir felaketi önlemek için kesinlikle Jongin'in yanında olmalıydım.
Bir de ben kalkmadan önce Minhee'nin bana söyledikleri vardı tabii. Elimi tutup bir anlığına bana engel olunca kalkamamıştım.
''O deli. Tamamen deli hem de. Bugün ikisinden de kurtuluyorum. Kaçacağım. Akılın varsa sen de aynısını yaparsın.''
Bana dürüst olduğu tek anın o olduğunu düşünmüştüm. Tüm şımarıklığından bir anda sıyrılmış ciddi bir ifadeye bürünmüştü çünkü. Beni korkutmuştu. Min Cho Hee'de garip bir şeylerin olduğunu biliyordum ama bunu bir de onun ağzından duymak içimi titretmişti.
''Efendim. Geldik.''
Şoförün sesini duyunca başımı kaldırdım. Evimin bahçesinin tanıdık manzarasıyla rahatladığımı hissederken dışarı çıktım. Arabadan iner inmez döndüğünü hissettiğim başımla arabaya tutundum.
''İyi değilsiniz.''
Kang Dae bu kez sorma gereği duymadan söyleyip iki uzun adımda yanıma geldi. Kolumda hissettiğim dokunuşuyla irkildim. Bedenimi geriye savurup dokunuşundan kaçtım.
''Doktor çağırmamı ister misiniz?''
''İyiyim. Kimseyi çağırmana gerek yok.''
Hızlı adımlarla evin giriş kapısına ilerledim. İyi değildim. Asla olamayacağımı düşündüğüm kadar berbattım. Bu kadarı bana fazlaydı.
''Bayan Gim bana bir ağrı kesici getirin.''
Salonda Bayan Gim'e söyleyip duraksamadan odama çıktım. Kapıyı açarken çalan telefonumla ekrana baktım. Kyungsoo arıyordu. Titreyen ellerimle telefonu kapamaya çalıştım. Onunla konuşabilecek durumda değildim ve bu melodi baş ağrımı iyice arttırmıştı. Az öncesine kadar bedenime hâkim olan sakinlik bir anda yok olmuş gibiydi. Sadece ellerim de değil, bütün vücudum bir kriz geçiriyormuşum gibi titremeye başlamıştı. Belki de bir kriz geçiriyordum. Buna şaşırmazdım.
''Kahretsin.''
Kapatmayı beceremediğim telefonu odamın bir köşesine fırlattım. Sonunda susmuştu. Büyük ihtimalle kırılmıştı. Önemli değildi. Yatağıma oturup başımı ellerimin arasına aldım. Birkaç saniye sonra odamın kapısı yavaşça tıklatıldı. Bayan Gim elinde bir tepsiyle içeri süzüldü. Getirdiği ağrı kesicilerden iki tanesini hızlıca yuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Where Butterflies Never Die
FanficJongin'in kendi çelişkileri vardı. Beni yanında istiyordu. Beni yanında istemiyordu. Beni kendinden uzaklaştırıyordu. Onu terk etmemden korkuyordu. Benden nefret ediyordu. Beni seviyordu. Bana gülümsüyor ardından beni öldürüyordu. SeKai - KaiHun