49-Bi Dünya Biz

935 102 79
                                    

JONGİN

Gözlerim salonun tavanında gezinirken derin bir nefes aldım. Sıkılmıştım. Erken uyanma alışkanlığımdan ilk defa nefret ettim o an. Belki yataktan kalkma ihtiyacımı erteleyebilirdim. Hala derin bir uykuda olan Sehun'a eşlik edebilirdim ya da en azından onun uyanmasını bekleyebilirdim. Hemen yanında. Yatağımda.

Bu düşünce dudağıma küçük bir gülümseme olarak yansırken gözlerimi tembelce kırptım. Başım yaslandığı kanepede rahatsızca kıpırdadı. Sehun bir an önce uyansa iyi olurdu.

''Bay Kim?''

Bayan Gim'in sesini hemen arkamda hissederken başımı kaldırmadım.

''Sorun nedir Bayan Gim?''

''Bayan Im size ulaşmaya çalıştığını haber vermemi istedi.''

Dudaklarıma yerleşen o minik gülümseme söylenen isimle silindi. Yerini soğuk ve daha büyük bir tanesi alırken başımı kaldırıp birkaç metre ötemdeki kadına baktım. Üzerinde siyah bir etek ve beyaz bir gömlek vardı. Yüzünde değişmeyen o sabit ifadesi yer edinmişken ellerini önünde birleştirmiş bana bakıyordu. Gülümsemem bozulmadı.

''Kang Dae'ye haber ver. Bayan Im benimle oynamanın sonuçlarını da göze almış olmalı.''

Başını aşağıya indirip yeniden bana baktı. Bu kez onun dudakları da usulca iki yana kıvrıldı. Onu böyle gülümserken görmek nadir bir olaydı. Kesinlikle şaşırtıcı.

''Oyun oynayanın siz olduğunu düşünüyordum Bay Kim.''

Yüzüme yan bir gülümseme yerleştirdim. Kadın ayrılmadan önce hafifçe öne eğildi. Başım yeniden geriye yaslanıp kanepeyle temas ederken iç çektim.

Jin Ah yapmaması gereken bir şeyi yapmıştı. Beni aldatmaya çalışmıştı. Yanıma yaklaşıp zayıf bir anımı kollamaya çalıştığını elbette biliyordum. Başından beri üstelik. O aptal partide tüm dikkatler üzerindeyken bana yaklaşması şüphelenmeyeceğim bir şey değildi. Bu yüzden de o beni kendi tuzağına çekmeye çalışırken ona izin veren bendim. Youngnam için daha ne kadar ileriye gideceğini merak ediyordum. Yine de kızın beni şaşırttığı pek söylenemezdi. Kısa sürmüştü. Anlaşılan patronuna karşı sadakati yeterince sağlam değildi.

Youngnam elindekileri teker teker kaybederken Im Jin Ah da ortalardan kayboldu. Bu beklediğim bir şeydi açıkçası. Bu yüzden de onu rahat bırakmaya karar vermiştim. Benim için önemsiz bir avdan başkası değildi. Artık her şeyi geride bırakmaya çalışıyordum ve bunlardan biri de oydu. Şimdi bana kendini hatırlatması kendi suçuydu. Bana ulaşmaya çalışması ve beni hala aptal yerine koyması. Onun suçuydu ve bedelini ödediğinden emin olacaktım.

Ve bu son olacaktı. Jin Ah kurtulmam gereken son insandı. Etrafımı temizlemiştim. Sonunda tüm o kirden arınmıştım. Yıllarımı almıştı. Zor olmuştu ama sonunda bitmişti işte. Sonunda başarmıştım.

Ama elbette ki yorulmuştum. Tüm bu oyunlardan da tüm bu karmaşadan da. Uzun zaman önce hem de. Vazgeçmeyi aklımdan bile geçirmemiş olmama rağmen tüm o yorgunluk beni bitirmişti. Kendimi kaybetmiştim. Sorun değildi.

Bakışlarım merdivenlerden yükselen sese dönerken bunu düşünmeye devam ediyordum. Kirlenmiştim. Ellerimi kirletmiştim. Bir zamanlar sahip olduğum tüm o masumiyeti kendi ellerimle yok etmiştim. Ama yine de sorun değildi işte.

Sehun için kurmaya çalıştığım bir dünya vardı. Sadece bize ait olan. Tanrı şahit ki sadece ikimizi sığdırabildiğim o küçük dünya için her şeyimden vazgeçmeye hazırdım. Bunun için de asla pişman değildim. Hem de yaptığım hiçbir şeyden. Gözlerim küçük adımlarla bana yaklaşan Sehun'u takip ederken emin olduğum tek şey buydu. Onun için yapamayacağım şey yoktu.

Where Butterflies Never DieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin