2- Zarf

949 119 41
                                    


İçimde oluşan derin boşluk git gide büyüyordu.

İlk defa açlığı bu raddede hissediyordum, kaç gün oldu yemek yemediğim hiç bilmiyorum. Açlığımı unutmak için hayal gücümü kullandım.

Beni buraya hapsetmişlerdi ama bu hapis sadece bedenim için geçerliydi. Ben aslında şuan burada değildim, en sevdiğim yerdeydim. Sırtımı çimenlere yaslamış masmavi gökyüzünü izliyordum. Yağmur çiseliyordu ve yüzüme küçük damlacıklar konuyordu. Hafif bir rüzgarın estiğini bile hissedebiliyordum, en güzelide burnuma gelen toprağın o hoş kokusuydu.

Ben aslında bir kafeste değildim. Ruhum özgürlüğünü ilan ediyordu. Şuan istesem dünyayı dahi gezerdim, buna engel olamazlardı. Onlara meydan okuduğumu hissettim, sonra gülümsedim. Elimi uzattığımda yağmur damlasını kelimenin tam anlamı ile elimde hissettim. Elimi ağzıma götürdüm ve parmağıma konan minik damlayı yaladım. Susamıştım.. Ama bu yaptığım şey susuzluğu benden almadı.

Gözlerimi kapattım. Hayır ben bir odada haps olmamış bilakis özgürlüğümün zirvesinde bulunmaktaydım.

Gözlerimi açtığımda mavi gökyüzünü göreceğime kendimi inandırmıştım. Yavaşça gözlerimi açtım ve gökyüzünün yerinde etrafa beyaz ışık saçan lambalarla karşılaştım. Nefesimi dışarıya yavaşça üfledim.

Aslında oldukça da üşümüştüm.Haziran ayında olmamız gerekiyordu, aylarca burada olmadığımıza emindim.Yoksa açlıktan dolayı çoktan ölmüş olurduk. Kış gelmiş olamazdı ama sanki kış gibiydi. Şuan sabah mı akşam mı onu bile bilemiyordum. Hep şu beyaz ışık yanıyordu ve kapatmıyorlardı. Onlardan hiçbir şey istemek istemediğim için ışıkları kapatmalarını da istememiştim. Hoş beni dinleyecek değillerdi ya.

Ben zaten bu heriflerin içlerinden birtanesinin  yüzünü dahi daha görmedim. Arkamda bulunan boşluktan birkaç sefer biri varmı diye baktım ama yoktu. Tuvalet ihtiyacımı söylediğimde bu sefer biri ile karşılaşacağımı düşünmüştüm ama olay hiç beklemediğim şekilde oldu.

Ayağımın bağlı olduğu zincir uzamıştı ve ben buna şaşırmıştım. Ulaş ile son konuşmamızdan sonra ilk kez o an göz göze gelmiştik. Oda benim gibi şaşırmıştı ama birşey demedi. Anlaşılan ona dediğim şey oldukça ağrına gitmişti ve kesinlikle benimle konuşmayacaktı. O an buna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Evet sessizlik sevdiğim birşeydi ama tahminimce  iki gündür hiç bir insan sesi duymamıştım.

Ayağımdaki zincirin uzaması sayesinde şuan Ulaş'ın yanına gidebilirdim. Ama tabiki bunu yapmayacaktım. Çıkış kapısı olduğunu düşündüğüm odadaki tek kapıya doğru yürüdüm ve kapıyı açtığımda ise buranın çıkış olmadığını anladım.Tuvetti. Neyseki temiz bir yerdi ama lanet olası bu odaya biz nereden girmiştik. O an kafama dank etti. Cam. Tabi ya muhtemelen açılabiliyordu.

Bulunduğum yeri incelerken çok sevindiğim birşeyi gördüm. Musluk vardı! Su şuan en ihtiyacım olan şeydi. Ve evet musluk su akıtıyordu. Bir mucizeymiş gibi bakıyordum suya. Avuçlarım ile kana kana sudan içmiştim ve midemin su ile dolmasına izin vermiştim. Suyun büyük bir nimet olduğunu hep söylerlerdi. Gelecekte dünyada 1 şişe su yüzünden savaşlar olucağını dahi idda edenler vardı.Ben suya hiç bu kadar acıkmamıştım.Su bana hiç böyle lezzetli gelmemişti. Bütün hücrelerimin içine ulaştığını hissettim.Kafamı kaldırıp gülümsedim.Çenemden su sızıyordu. Daha demin hayal ettiğim şey şuan benimdi. Bu öyle büyük bir hazdı ki. İçimde birşeyler yeşermiş gibi geldi..

Karnım açtı ve kendimi su ile doyurmaya çalışmıştım. Sonra yaptığım şeyin aptallık olduğunu idrak ettim. Bu kadar su içmek sık sık tuvaletimin gelmesine sebep olucaktı ve ben durmadan bu kaçıklardan birşey isteyecektim. Büyük bir aptaldım!

ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin