11- Bilinmeyen Gerçekler

408 63 46
                                    



Babam ve amcam.. Onların gözünde bir değerimin olmadığını hep biliyordum. Ama dedem.. Bana belli etmese de hep beni korumak istemiş ve uzaktan  beni sevmişti. Yada ben öyle sanmıştım. Eğer duyduklarım doğru ise o zaman dedem beni hiç sevmemiş demekti. Beni dolandırıcılık ile itham edip başkasının işlediği suçu üzerime yıkmak istemesinin başka açıklaması olamazdı. Onu hep benden fazla sevdiğini biliyordum ama onun suçunu yüklenmemi isteyip hayatımı hapislerde geçirtecek kadar değil. Bu kadarını bilmiyordum.

Canım daha ne kadar çok yanabilirdi? Bir yara en fazla ne kadar kanardı? Artık yaralarım iyileşmek için zaman dahi bulamaz hâle geldi ve bu beni daha çok yıprattı. Kalbim bir kez daha parçalara ayrılırken perişanlığıma içten içe acır hale gelmiştim.

Yanımdaki adama duygularımı fark ettirerek ona güzel bir dünya behşetmeyecektim. Benim acımdan keyif aldığını biliyordum, onun için kendimi toparlardım.

Yol boyu camdan dışarı izlerken dedemin bana yaptığı ihaneti unutmaya çalıştım.

Emir'in pisliğini temizlemek için bir yol aradıklarını biliyordum ama beni yem olarak öne atacaklarını değil. Sıkıntı ile nefesimi dışarı üfledim. Bunu bana hiç acımadan nasıl yaparlardı aklım almıyordu. Belki çoktan öldüğümü sanıyorlardı, nede olsa aylardır ortalarda yoktum. Sahi benim için telaşlanan biri var mıydı aralarında?

Bu bataklığa tekrar düşmüştüm ama bir şekilde yine kurtulacaktım ve bu sefer yanımda Ulaş'ta olucaktı. Bir kere yaptıysam bir defa daha yapabilirdim ama ben özgür kaldıktan sonra nereye dönecektim? Türkiye'de aranan bir insan olduğumu artık öğrenmiştim ve oraya gidersem neler ile karşılaşacağımı az çok kestirebiliyordum.

Kafamı bir türlü bu düşüncelerden uzaklaştırmayı başaramıyordum. Duran araba ile geldiğimiz yere baktım, eski ve yıkık bir tahta eve gelmiştik. Burasının aylardır kaldığımız yer olmadığını biliyordum çünkü her ne kadar kaldığım yerin dış cephesini çok görmemiş olsamda kocaman bir yapıya sahip olduğunu biliyordum ama burası iki katlı bir tahta evdi.

Arabadan sürüklenerek çıktığımda adamın neden beni eski yere götürmediğini anlamıştım. Akıllıydı. Belkide o yerin adresini başkasına söyleme ihtimalimi göze almamıştı.

Levent orayı basacaktı ve biz orada olmayacaktık. Elimden kayıp giden bir şansın o an farkına vardım. Levent'e Rusya'da olduğumuzu söylemiştim ve bizi kaçıran kişinin kimliğini vermiştim! Hâlâ bizi bulma şansı vardı. Bu bilgiyi tabi ki kendime saklayacaktım ve Levent'i bekleyecektim.

Ulaş'ı birazdan görecek olmayı umarak eve girdim. Karanlık bir ortamı vardı ve oldukça tozluydu üstelik ıslak tahta kokuyordu. Tiksinti ile yüzümü ekşittim.

Bir anda saçım çekildi ve kendimi yere fırlatırken buldum. Şizofren bu seferde beni yere itmişti.

Kaşlarımı çatıp canımın acıdığını ona belli etmedim ama sert zemine sürten avuç içlerim oldukça acımıştı.

"Demek kaçmaya yeltenirsin ! Sana bunun cezasını ödeteceğim kızım! Seni buna bin pişman edeceğim!"

Ayağa kalktım hızlıca, onun altında ezilmeyecektim.

"Ne sanıyordun? Ölümümü bekleyeceğimi mi? Bana yaptığın şeyleri yutup kabulleneceğimi mi? Beni burada tutmak için sebebin yetersiz ama sen bunu görmeyecek kadar körsün!"

Tekrardan saçımdan tuttuğunda boynumu geriye doğru eymek zorunda kaldım.

"Yaptığının bir hata olduğunu kabullenemiyorsun değil mi? Ama ben sana bunu kabul ettirmeyi çok iyi bilirim! Taştan sert bir kalbe sahipsin ve ben o kalbi parçalara ayıracağım! Başına gelen her şeyi hak ediyorsun! Ailenin nefretinide! Sevilemeyecek kadar iğrenç bir insansın. Seni sevdiğini söyleyen adamı bile arkanda ölüme bırakıp kaçtın! " dedi tekrardan yere iterek.

ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin