Ben çocukken de pek sevmezdim gezmeyi fakat Emir evde durmaktan hep nefret ederdi. Her yönü ile benim zıttım olan kuzenimin istekleri bir türlü bitmek tükenmek bilmezdi ve dedem onun emrine amadeydi. 10 yıl önce o gün de dedeme beraber balık tutmak için yalvarmıştı ve dedem asla kıramazdı torununu. Bütün toplantılarını iptal edip vurdumduymaz kuzenimin isteğini yerine getirdi. Beni de peşinde sürükleyerek.. Eve kapanmış ve asosyal hayatı benimsemiş torunu dedemin sinirlerini zıplatmaya yetiyordu. Diğerleri gibi çıkıp arkadaşların ile vakit geçir diye ısrarları o yaz boyunca sürmüştü ama bilmediği bir şey vardı. Benim hiç arkadaşım yoktu.
Ayaklarımı sürte sürte gittiğim balık tutma macerasında kuşkusuz canı en çok sıkılan kişi ben olmuştum. Etrafımda balık tutan adamların yüzlerinde ki ciddiyeti izledim bir süre. Dedem ve Emir'in yüzlerinde dahi aynı ciddiyet vardı. Emir bir balık yakalamıştı ve dedem gururla torununun tuttuğu balığı kovaya koymuştu. Sonra arkasını dönüp bana seslendi ve oradan onları izlemek yerine onlara katılmam gerektiğini söyledi. Kabul etmemiştim ama merak ettim. Bende elime oltayı aldığımda yüzüm onların ki gibi ciddi bir hâl mi alıcaktı? Sanki dünyanın en ince işini yapmaktaydılar.
Denizin mavi görüntüsü bana bir kadının gözlerini hatırlattığında daha fazla bu rengi görmek istemedim ve arkamı döndüm. İçimi yine o tuhaf his kaplamıştı. Parka doğru yürüdüm bir müddet. Uzaklaşmak istiyordum unuttuklarımı hatırlatan denizden. Parkı da geçip kaldırıma çıktığımı hızla geçen arabaları izlerken fark ettim. Sonra yanımdan küçük bir şey hızla geçince gözlerim ne olduğunu anlamak için o şeye çevirmişti bakışlarını. Her şey bir anda olmuştu. Bir çocuğu fark etmiştim ilk önce, kendini yolun ortasına atmış.. Sonra bir kamyon çarptı gözlerime. Aklımdan o an sadece o çocuğu itmek ve kamyonun altında kalmasını engellemek geçmişti. Bütün gücümle aramızdaki kısa mesafeyi geçip onu itmeyi başarmıştım. Yakaladığı top ile memnun olan çocuğun sevinci kısa sürmüş ve yerine şaşkınlık almıştı. O güne dair son hatırladığım yere düşen bir çocuğun şaşkın bakışlarıydı. Sonrası keskin bir acı..
Aylar sonra gözlerimi bir hastahane odasında açmıştım. Başımda kimse yoktu. Bana ne olduğunu sonradan anladım. Tek bir şeye üzülmüştüm sadece. 6 ay geçmişti ve ben gösteriyi kaçırmıştım. Tutku ile uzun süre hazırlandığım gösteri ellerimden kayıp gitmişti ve ben yine piyanom ile baş başa kalmıştım. İlk defa insanlara piyano çalacaktım ama olmadı. Bir dahada istemedim çalmayı, sadece kendime çaldım. Vazgeçmiştim insanların beni dinlemesini istemekten.
Kendime unutturduğum acı verici bir anı daha beni bulmayı başarmış ve yüzünü bana göstermişti.
Karşımda duruyor ve bana teşekkür ediyordu.
"Ben seni bunun için kurtarmadım, seni kurtardığım için vicdan azabı duyacağın bir nokta yok." dedim net bir şekilde.
Hayatını kurtardığım insanın o esnada yıllar sonra bana işkence yapacağını bilseydim yine kurtarırmıydım bilmiyordum. Merhametimin boyutu ne kadar büyüktü buna dair bir fikrim yoktu.
"Sana yaptıklarım affedilebilir gibi değil, sen benim hayatımı kurtardın ama ben sana işkence yaptım. " dedi perişan bir şekilde.
Pişmandı yani bize yaptıklarına. Bu demek oluyordu ki artık avuçlarımızın içine özgürlüğümüzü bırakacaktı!
"Komik değil mi? Daha düne kadar size yapacağım işkence yöntemlerini düşünüyordum ama şimdi karşında pişmanlık ile kıvranıyorum." dedi parmaklarını saçlarına geçirip.
"Bu hayatta asla zarar vermemem gereken insana zarar verdim. Ben şimdi ne yapacağım?" kendi kendine konuşuyor gibiydi.
" Çekmeni istediğim azap artık peşimi bırakmayacak." dedi kısık bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİ
RomanceBir aşk en fazla ne kadar imkansız olabilirdi? Bütün çıkmaz yollara rağmen birbirleri ile buluşan kalplerin hikayesi. ☆ Tek bir hata! Bir yanlış aynı anda iki düşmanı zindana sürüklerken hayatlarının dönüm noktasını...