Korkak!

48K 1.7K 769
                                    

KARAN KOMUTAN

sonsuz yol



Dur! 

Dur artık, dur!

Bittim, tükendim. Koş koş nereye kadar koşacaktık benim artık gücüm tükendi. Elimi ondan çekmek istediğimde buna izin vermeyince dizlerimin üstüne çöktüm. Ben nefes nefese iki büklüm olurken sonunda o da duraklamıştı. Elimi bıraktığında iki elimi de toprağa koyup gözlerimi kapattım.

"Öldürsünler... Yeter, artık nefesim kalmadı."

Onlar bizi yakalamasa bile ben koşmaktan nefessiz kalıp son nefesimi verecektim. Beynime oksijen gitmiyordu. Nefes alışverişlerim düzene girmezken hemen yanımda soluğunu almıştı. Ona bakmaya bile gücüm yokken o sanki dakikalardır koşan biz değilmişiz gibi normal bir ses tonuyla konuştu.

"Seni sırtıma alacağım, aksi takdirde sonun diğerleri gibi olacak."

Diğerleri mi? Hem neden yalnızca ben? Neden kendini katmadı. Başımı kaldırdığımda sırtını görmüştüm. Beni gerçekten sırtına mı alacaktı. Hadi dediğinde düşünmeden kollarımı boynuna doladım. Mavi göz tek harekette ayaklanarak hızlı adımlarla olmasa da yürümeye başladı. Düşmemek için boynuna sarılırken hala nefesim kesiliyordu. Biraz daha ona sokulup gözlerimi kapattım. O da benim gibi terlese de benim sırtımdan ecel terleri akıyordu.

Beş dakika boyunca uyaklar pozisyonda onun sırtında ilerlerdim. Nefesi onunda tükenmiş olmalıydı ki durakladı. O durduğunda gözlerimi açıp sırtından indim. Mavi göz sırtını ağaca yaslayıp etrafına bakarken karanlıkta önümü görmeye çalıştım. Karanlıkta her yer birbirinin aynı gibiydi.

"Peşimizde olabilirler gitmeliyiz..." Elimi yeniden kavradığında avuç içimde sızı hissettim. Karanlıkta göremesem de ellerim yanıyordu. Benim elim zaten yaralıydı bir de sıkıp çekiştirmemin ne anlamı vardı. "Ölüyorum birazcık oturalım."dediğimde hiç acıması yokmuş gibi bu defa da bileğime yapışıp "Biraz daha burada oyalanırsak gerçekten öleceğiz." demişti. 

Ben henüz ama demeye kalmadan ormanlıkta biraz daha karanlığa doğru ilerledi. Adını sanını dahi bilmediğim adamla birlikte bir karanlıktan çıkıp başka karanlığa doğru yol alıyorduk. Birkaç dakika daha aralıksız nefes nefese koşmuştuk ki bu defa kendisi kan revan içinde durup eliyle gökyüzünü işaret etti.

"Bana gün ışığı lazım. Beni anlıyor musun bize gün ışığı lazım... O itlerden kurtulmak için güneşi görmeliyiz..." dediğinde başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Birazdan hava aydınlanırdı. Bu defa sesimi çıkarmadan beni nereye çektiyse oraya doğru koştum. Sonra bir yer denk geldik. Boş bir barakaydı. Beni oraya sokarak kapının arkasına sırtını dayayarak oturdu, bende sırtımı pencereye vererek kendimi yere attım. Öyle çok yorulmuştum ki nefes almak dahi işkence gibiydi.

"Biraz... Sadece beş dakika dinleneceğiz." Dediğinde zeminin pis olmasına aldırış etmeden sırt üstü uzandım. Elimi kalbime götürüp ahşap tavana bakınca kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bir dakika boyunca nefes alışverişimi düzene koymaya çalıştım. Biraz daha iyi hissedince başımı sola çevirdim ki havanın biraz daha aydınlandığını ve mavi gözün kolundan yaraladığını gördüm.

"Mavi göz..."diye bilinçsizce yerimden doğrularak soluğu yanından aldığım gibi koluna baktım. "Yaralanmışsın... Sen öyle çok koştun ki ben sıyırıp geçtiğini sandım."derken dehşet içindeydim. Bu nasıl olurdu. O silahın hedefi biz miydik? Mavi göz sanki bir şey yokmuş gibi şöylesine yarasına baktı.  Bende aklıma gelen şeyle saçımdaki bez parçasını çıkartarak tutuğu koluna sarmaya çalıştım. On yardım etmemem için "Zaten sıyırdı..."dediğinde bu kadar kan ne o halde demek istesem de o kadar çok yorgundum ki laf yetiştirmek gayesi içine girmedim.

KARAN BEY ~ GünışığımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin