Ölüm bizi ayırıncaya dek...
KARAN – IRMAK
"Selen, artık halanı rahat bırakır mısın?"
Zavallı kızın neredeyse başına çıkacaktı. O hiç sesini çıkarmasa da zor durumda kaldığını anlayabiliyordum. "Hiç sorun değil yenge..." Son anda durduğunda benim de yüzümün asıldığını söyleyebilirdim. "Şey, lütfen kusura bakma. Dil alışkanlığı diyelim." Yalnızca birkaç defa görmeme rağmen dil alışkanlığı mı diyordu.
"Selen odana geçip ödevlerini yapar mısın?"
"Ama anne ya henüz babam bile gelmedi. O geldiğinde beraber yaparız."
"Bana laf yetiştirme Selen, gidip ödevlerine göz at. Baban geldiğinde beraber oyunlar oynarsınız." Küçük kızımın ödevi yalnızca birkaç boyama yapaktan ibaret olmasına rağmen onu bile yapmak istemiyordu. "Kuşum anne sözü dinle olur mu?"
"Sen hiçbir yere gitmeyeceksin değil mi? Ben ödevlerimi bitirip hemen geleceğim." Kızım halasının boynuna atılarak birer birer yanaklarından öpmüştü. Sonra da el sallayarak yanımızdan uzaklaşıp gözden kayboldu. "Harika bir kız. Annem görse onu çok severdi." Ailesi hiç bahsi geçmeyen ailesi... Bu konu da sessiz kalmak isterken o devam etti.
"Önce babamı sonra da annemi kaybetmek hem abim hem de benim çok zordu."
"Başınız sağ olsun, bilmiyordum." Gerçekten de bilmiyordum. Karan onlardan hiç ölü gibi bahsetmemişti. "Eminim ki sen geçmişe dair hiçbir şey bilmiyorsun. Biliyor olsaydın kızın gibi sende Karan abimden tek bir saniye olsun ayrı kalmaya tahammül edemezdim."
"Selen henüz Karan'ın öz babası olduğunu bilmiyor Sibel, o yalnızca oyundan babası olduğunu zannediyor. Bu yüzden bu konuda biraz tutucu olmanı istiyorum. Zamanı gelince uygun dille anlatacağım."
"Sen küçük kızını bence çok hafife alıyorsun Irmak, bana kalırsa her şeyin farkında." Bazen bende öyle hissetsem de kızım çok küçüktü. Bir şeyleri anladığını hiç sanmıyordum. "Ailenizden bahseder misin? Anne ve babanızı nasıl kaybettiniz?" Acıyla yüzünü buruşturduğunda ellerini sıkarak gözlerime baktı.
"Babam varlıklı bir ailenin tek oğluydu. Abim hiç başına geçmeyi düşünmese harika bir işi vardı. Abimin hastalığına kadar varlıklı bir hayat sürdüğümüzü söyleyebilirim. Babam tüm işini gücünü bırakıp annemle birlikte yurt dışına bir ümit abimin hastalığına deva bulmaya çalıştılar... Sonra buldular da. Bu uğurda çok fazla şey kaybetselerde şükürler olsun dünyanın en iyi doktorunu buldular. Abim biraz zorluk çıkarsa da tedavi olamaya ikna oldu. Bu öylesine birkaç ay süren bir tedavi süreci olmadı. Çok ama çok uzun sürdü."
"Gerçekten altı yıl sürdü mü?"
"Hayır hayır, abim ikinci yılında iyileşti. Tam iyileşti her şey güzel olacak derken babamızı kaybettik, altı ay sonra da annemi bir gün ansızın kara toprağa verdik. Abim tam iyileşti derken hastalığı yeniden nüksetti. Bir iki yıla yakın sürede bu acıyla baş etmeye çalıştık"
"Peki ya sen hep abimin yanında mıydın?"
"Evet, abime yakın olabilmek adına orada bir üniversiteye gittim. Abimle beraber orada yaşamaya başladık. Anne babamızı kaybettikten sonra elde avuçta hiçbir şey kalmamıştı. Sıfırı tüketince abim hasta haliyle işe girmek zorunda kaldı. Bende abimden habersiz kısmı zamanlı işlerde çalışıyordum. Sonunda mezun olduğumda abim kendini toparlamaya başladı. Ve bir gün tam kendini iyi hissettiği o anda sana gelmeye karar verdi. Sana gelecekti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAN BEY ~ Günışığım
Chick-LitBir yabancıya aşık olup biz olmak o kadar zor mu? #Irmak Düzenin birazcık değiştirilmeye yeltenildiğini sezince harekete geçerim. #KaranAlakurt Kitap şarkısı: Mert Fırat - Aç kapıyı gir içeri