KARAN - IRMAK
"Biraz daha iyi sanki..."
"İyi mi? Sence bu iyi hali mi? Hala neden bu şehirde kaldığımızı bir türlü anlamıyorum. Kızımızı buradan götürmeliyiz. Hem de hemen!"
"Irmak kendine gelmeden onu hiçbir yere götürmeyeceğiz."
"Bize biraz izin verir misiniz? Lütfen."
Sesler kesildiğinde yeniden bedenimde sıcaklık hissettim. O sıcaklık beni sarıp sarmalarken gözlerim açık hala sabit bir noktaya bakıyordum. Sıcak nefesini saçlarımın arasında hissettiğim deyse yalnızca gözlerimi kırpıştırarak o boşluğa bakmaya devam ettim. "Ne zamana kadar sessizliğini koruyacaksın. Artık konuşman gerekiyor." Ağzımı açıp tek bir kelime etmeye mecalim yokken dudaklarımı aralasam da sesim çıkmamıştı.
"Ailen senin için çok endişeli Irmak, küçük kardeşin bile her on dakikada bir kapına gelip nasıl olduğuna bakıyor. Senden hemen normal hayatına dönmeni istemiyoruz. Tek isteğimiz ağzını açıp bir kelime etmek. Bu kadar zor olmamalı."
Olmamalıydı. Hayat bu denli zor olmalıydı.İnsanlar bu denli ağır imtihanlarla sınanmamalıydı. O zavallı kızın gözlerimin önünde ölmesi ise hiç adil değildi. Söylediği gibi henüz çok genç bir o kadar da güzeldi. Onun kadar güzel bir kadın terör kurbanı olmamalıydı. Henüz yaşayacağı çok güzel anılar varken ölmesi hiçte adil değildi.
"Seni şimdi salona götüreceğim. Lütfen ailen için olmasa bile kendin için ayakta dur. Herkes senin yemekte olmanı istiyor." Yeniden konuşmaya başladığında beni kollarına alarak havaya kaldırmıştı. Elimle kazağına yapıştığım da gözlerim yeniden kendiliğinden kapanıp gidiyordu. Bana yeniden bir şeyler söyleyerek salona götürdüğünde annemin sesini duymuştum.
"Oğlum bıraksaydın da dinlenseydi."
"Bu kadar dinlenmek çok bile. Biraz da oturmaya ihtiyacı. Bizimle birlikte oturup yemek yiyecek." Beni bıraktığında kendimi sallantıda hissetsem de arkama yaslanmıştım. "Karan haklı bu kadar yas yeterli." Yanıma birinin oturduğunu hissettiğimde küçük bir elimde tuttu. Kim olduğuna bakmadan kardeşim olduğunu anlamıştım.
"Abla bana sözün vardı, sana ziyarete geldiğimde ders çalıştıracaktın ne ara unuttun."
Sözleriyle gözlerimden yaşlar dökülürken annem uzanıp elleriyle gözyaşlarımı sildi. "Yapma kızım bizi de kahretme. Ölenle ölünmüyor." Doğru ölenle ölmüyordu belki ama içimden bir şeylerin öldüğü kesindi. "Hatırlıyor musun, hasta olduğunda hep benden çorba ister içirmemi beklerdin. Yine içirmemi ister misin?"
"Anne ablama ben içerebilir miyim? En son ben hastayken o bana içirmişti. Galiba şimdi ödeşme zamanı geldi."
"Hanım sen çorbaları getir oğlun borçlu kalmasın. Sen de daha fazla ayakta durma da otur."
Yanımda hareketlenme olduğunda Karan'ın hemen sağ tarafıma oturduğunu fark ettim. Önümde döndüğümdeyse babamın huzursuz yüzünü görmüştüm. Onlara her şey yolunda iyiyim demek istesem de olmuyordu. "Baba tüm arkadaşlarım ablamı soruyor. Onlara iyi olduğunu söylüyorum ama inanmıyorlar gibi. Hem dışarıda..."
"Sana bu konuyu kapatmanı söylemedim mi? Basın da ne geçerse geçsin ablanı saf dışarı bırakacaksın. Bizim sosyal ağlarla işimiz olmaz. Seninde olmasın."
Ne? Ne söylüyorlardı? Benim hakkımda ne söylüyorlardı? Hepsinin benim suçum olduğunu mu? O an gözlerim kayıp giderken bedenimde sağ tarafa doğru düşmüştü. Hemen tutulduğumu hissederken babamın sesi yükselmiş hemen odasına götür, diye bağırmıştı. Yeniden kucaklandığımı hissettiğimde kendimden geçer gibi olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAN BEY ~ Günışığım
أدب نسائيBir yabancıya aşık olup biz olmak o kadar zor mu? #Irmak Düzenin birazcık değiştirilmeye yeltenildiğini sezince harekete geçerim. #KaranAlakurt Kitap şarkısı: Mert Fırat - Aç kapıyı gir içeri