Gerçeğin iki yüzü
"Ne düşünüyorsun?"
Başımı kaldırdığımda sessizliğe gömülen Karan'a baktım. Ona olanları anlattıktan sonra bir an için köpürmüş daha sonra da sessizliğe gömülmüştü. Bende kollarına neredeyse tüm tedirginliğimi unutup mayışmak üzereydim.
Karan elini yüzüme koyduğunda başımı tekrar göğsüne bırakarak gözlerimi kapattım. Burası benim cennetim gibiydi. Sonsuza kadar burada kalmak istiyordum. Karan elini saçlarıma götürdüğünde hafif dokunuşlarını hiçbir terapiye değişmezdim. "Bir daha oraya gitmeni istemiyorum Irmak." Karan sonunda konuştuğunda ağzından baklayı çıkarmıştı. Yoksa birkaç saniye öncesine kadar ne kadar da huzurlu bir ruh hali içindeydim.
Sözleriyle birlikte ondan ayrıldığımda yüzüne baktım. "Karan bunu bana nasıl söylersin. Hüseyin'in bize ihtiyacı var. Onu nasıl bir başına orada bırakırım." Başında kötü adamlar varken bunu nasıl yapardım.
"Sana az önce de söyledim Irmak, o adam tek başına değil. Orada sivil polislerin gözetimi altında kalıyor. Sürekli olarak takip ediliyor. Hastane de başına hiçbir şey gelemeyecektir."
"Yine de kendini yalnız hissedecek. Şu anda beni nişanlısı zannediyor. Bir anda irtibatı kesersem o kötü insanlarda bu durumdan şüphelenecektir."
"Neden sürekli aynı döngü içinde dönüp duruyoruz Irmak, senin için endişelenmem normal bir durum değil mi? Senin için o hastane tehlike saçıyor."
"Bak sende beni anlamıyorsun, Hüseyin orada yalnız. Onu tek başına bırakamam."
"Başlatma Hüseyin'inden Irmak, sana oraya gitmeyeceksin diyorsam gitmeyeceksin." Karan öfkeyle oturduğu yerden kalktığında bende onun gibi sinirlenmeye başlamıştım. Erkek diye her zaman son sözü o söyleyecek diye bir kaide yoktu.
"İstesen de istemesen de ben oraya gideceğim Karan!"
"Hala parmağında benim yüzüğümü taşırken bir başka adamın yanına gidip benim sana aldığım yüzükle ona karşı nişanlı rolü yapamazsın Irmak, bunu izin vermiyorum."
"Yüzükte yüzük! Ne değerli yüzüğün varmış sürekli başıma kalkıyorsun." Bende ayaklandığımda yüzükleri parmağımdan çıkarıp elini tuttum. Yüzüğü alması için avucunu açmaya çalışırken ellerini kaya sıkmış açmıyordu. "Senin derdin ben falan değilim Karan, senin derdin başımın tehlikeye falan girmesi değil. Senin derdin bu yüzüğün sende ki anlamı. Senin bir şeyleri gururuna yediremiyor oluşun..." Konuşurken yüzüğü bırakmak istesem de bir türlü avucunu açmayı başaramamıştım. Bana kaşları çatık sert şekilde bakmaya devam ederken içim titriyordu.
"Sen ne söylersen söyle. Ne düşünürsen düşün, ben onu bir kez daha yalnız bırakmayacağım Karan. Bir kere ona arkamı dönüp kaçtım ama bir daha kaçmam. Kaçarsam namert olayım."
Karan yüzüğü almamakta ısrarcı bir tutum sergilerken bende yüzükleri koltuğun kenarına bıraktım. Tekrar ona baktığımda hala kaya gibi sertti. "Sana tavsiyem düşün. Düşün ve kendine sor. Eğer geride kalan o değilde ben olsaydım ne yapardım diye kendine bir sor. Bu soruyu sorduğunda cevabını alacaksın." Boş bir ifadeyle yüzüme bakmaya devam ederken ağzımı açsam da daha fazla bir şey söyleyememiştim.
Son bir bakış attıktan sonra evine girdiğim gibi hızla dışarıya çıkmış elim titreyerek kapımı açmıştım. Evime girip kapıyı kilitledikten sonra elimi boşalan parmağıma götürüp gözlerimi kapattım. Belki fevri şekilde davranmıştım ama Karan başka dilden anlamıyordu. Mizacı gereği hep son sözü o söylemek istiyordu ama dünya bu şekilde dönmüyordu. O adam yalnız başına orada kalırken ben hiçbir şey olmamış gibi keyfime bakmazdım. Özellikle de sağlık durumu henüz belli değilken...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARAN BEY ~ Günışığım
ChickLitBir yabancıya aşık olup biz olmak o kadar zor mu? #Irmak Düzenin birazcık değiştirilmeye yeltenildiğini sezince harekete geçerim. #KaranAlakurt Kitap şarkısı: Mert Fırat - Aç kapıyı gir içeri