23

91 8 3
                                    

-
"Anne,şunu aldığımızı hatırlıyor musun?" Diyip parmağımla mağaza çantasının içindeki Farren'ın beğenmiş olduğu lila renkteki tişörtü gösterdim.
"Evet, iki tişörtle gelmiştin."
"Bu tişörtü değiştirmek istiyorum."

-Aklından bile geçirme.
-⚰️-

Bana istediği şeyi yaptırması çok berbat bir duyguydu.
Dünya üzerinde kendine ait bir bedeni bile olmaya bir kızdan bahsetiyordum. Benim beynimi kontrol edebilmesi ve beni zorlaması gerçekten de gurur kırıcıydı.
Bunun bir an önce bitmesini istesem de bitmeyeceğini çok iyi biliyordum.
Belki de ben ölene kadar devam edecekti.
Ne kadar ölmek istesemde beni seven birileri vardı ve onların yokluğumla canını yakmak istemiyordum.
Bundan korkuyordum.
Zaten ölümden de korkuyorum.

Uzandığım tarafın tam ters tarafına dönüp kıvrıldım.
Açık penceremden içeriye sızan yumuşak rüzgar perdeleri kıpırdatıyor, tenime dokunarak beni serinletiyordu.
Uyumak için gözlerimi kapattım.
Tam uyunacak bir atmosferdeydim.
Bu hava beni mayıştırıyordu.
Rüzgar arada saçlarımla oynuyordu ve sanki annem saçlarımla oynuyormuş gibi hissettiriyordu.

Saate doğru döndüm.
03.30
Bir türlü uyuyamıyordum. Birşeyler beni rahatsız ediyordu belkide.
Gözlerim yuvasında oradan oraya dönüyordu.
Yatağımdan kalkıp mutfağa doğru ilerledim.
Birkaç birşey atıştırıp televizyonun başına geçtim.
Fakat kanallar zırvalıklarla doluydu.İlgimi çekmeyen zırvalıklar.
Odama tekrardan geçip çalışma masama oturdum.
Canım cidden hiçbir şey istemiyordu.
Ne uyumak ne de başka birşey.
Gezmek...
Kulağa aşırı iyi geliyordu.
Sweatimi üzerime geçirip cebime anahtarımı telefonumu ve kulaklığımı bıraktım ve kapüşonumu kafama geçirdim.
Spor ayakkabılarımı da giyindikten sonra ses çıkarmamaya özen göstererek kendimi dışarıya attım.
Sokak lambalarının altında biraz müzikle kafayı bulup kaldırımlarda sallana sallana yürümek beni rahatlatacak ve iyi hissettirecekti.
Birazcık yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.
Gerçek anlamda yalnız kalmaya.

Adımlarımın nereye gittiğini çok iyi biliyordum.
Cebimdeki anahtarı yokladım.
Evet...
Babamın evine gidecektim.
O öldükten sonra her şey çok değişmişti.
Cenaze törenine bile gitmemiştim.

Kapısını açtım ve içeriye adımımı attım.
Bu ev hala bomboştu.
Neden kimse yerleşmiyordu, ya da neden satmıyorlardı bilmiyordum.
Zaten pek de umurumda değildi burada ufak ve kısa bir gezintiye çıkmak, babamı hatırlamak istiyordum.
Mutfağa geçtim.
En son onun evine geldiğimde burada tartışmıştık ve o tam şuraya,tezgaha ellerini dayamış ve ona çekmediğimi söylemişti.
Haklıydı.
Onun gibi değildim.
Annem gibi de değildim.
Farklıydım. Ve bu farklılık iyi bir farklılık değildi.

Babamın sürekli oturduğu deri kaplamalı döner koltuğa oturdum ve ellerimi masanın üzerine koydum.
Burası bana değerliymişim gibi hissettiriyordu.
Oysa durum bunun tam tersiydi.
Babam gününün büyük vaktini burada geçirirdi.
Oturur saatlerce çalışırdı.
Ne çalıştığını bende bilmiyordum,pek önemsemezdim.
Ama çalışıyordu işte.
Sağ çekmecesini açıp biraz karıştırdım.
Umarım babam kızmazdı.
Unutmuştum.
O çok uzaklara taşınmıştı. Şu an ne yaptığımı ruhu bile duymazdı.
Belki de cennette üzümünü ayıklıyor ve altın bir kadehte şarap içiyordu.
Bunu kimse bilemezdi.

En alttaki çekmeceyi çektiğimde orada annemin fotoğrafını buldum.
Çok eski bir fotoğraftı. Annemin yüzü her zamankinden daha canlıydı.
Yüz hatları çok belirgin değildi.
Muhtemelen 20-21 yaşlarındayken çekilmiş eski bir fotoğraftı.
Kalbime bir kere daha o ince sızıdan girdi.
Babam annemi hala seviyordu.
Ayrılmışlardı fakat ruhları hala yapışıktı.
Ve hala da aynıydı.
Onlar bağlılardı.
Bunu hissedebiliyordum.
Gözlerimin çukurunda biriken yaşları geri ittim ve oradan ayrıldım.
-⚰️-
Son olarak balkonuna gelmiştim.
Burası ikinci kattı.
Maalesefki.
Etrafta kısaca göz gezdirip ellerimi balkonun korkuluklarına yasladım.
Derin bir nefes aldım.
Bir tane daha.
Ağlamak istemiyordum fakat hissettiklerim ve babama ait anılarım beni ağlamaya itiyordu.

Bir anda sırtımda hissettiğim eller beni germişti.
Gözlerim yuvasında dönüp duruyordu ve ben başımdan aşağı soğuk terler döküyordum.
Gerilen vücuduma hakim olmaya çalışıp başımı omuz hizasında çevirdim.
-Uçmaya hazır mısın Pedro?
Arkamdaki kişinin kim olduğunu bilmeme gerek yoktu.
Çünkü zaten kim olduğunu biliyordum.
O Farren'dı.
Ona karşı koyamadım. Kaçamadım, tek kelime bile edemedim.
Ellerinden aldığım darbeyle aşağıya doğru düştüm.
Korkuluklar beni tutmayı başaramamıştı.
Aslında birazda ben istemiştim.

8 metre yukarısından yere düşmem birkaç saniyemi almıştı ve o birkaç saniye arasında anımsadığım bir çocukluk anısı olmuştu. Kirlenmiş bir halının altına ittiğim paramparça bir anı daha zihnime bir damla gibi düşmüş ve  kendince aklımda bir birikinti yaratmıştı.
Unutulmuş anılarımdan bir tane daha.
Uzun bir aradan sonra tekrardan kendimi küçük hissediyordum.
Avuçlarım üç tane misketi içinde hapsedemeyecek kadar küçüktü.
Ve ben ufak bahçemizde Farren'la birlikte oradan oraya koşuşturuyor, kendimce ebelemece oynuyordum. Belli bir süre birbirimizi kovalamaya devam ettik.
Ve ardından ufak bedenimi çimenlerin üzerine atıp gökyüzünü izlemeye başladım. Ve o da hemen yanıma uzanıp benim yaptığım işin aynısını yapmaya koyuldu.
Kafamı çevirip ona belli belirsiz bir bakış atıp tekrar önüme döndüm.
-Bulutlara bak ne kadar da güzeller değil mi?
Dedi ve parmağıyla gökyüzünü işaret etti.
"Evet,fazlasıyla büyüleyici."

-Hey şu kuşa da bir bak!
Havada asılı kalan parmağı gökyüzünde gelip gitti ve kuşu gösterdi.
Parmağının işaret ettiği yeri takip ederek kuşu buldum.
-Kanatları ne kadar da güzel...
Kafasını bana çevirdi.
Yüzüne çarpan güneşten dolayı gözlerini kısıyordu.
-Sence kanatlarımız olsa fena mı olurdu?
"Çok güzel olurdu.
İstediğimiz yere uçabilirdik."

Vücudum yerle buluşunca kulaklarım çileden çıkarırcasına çınlamaya başlamıştı.
Vücudumdaki acıları es geçmiş,kesilen nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.
Ne hareket edebiliyor ne de nefes alabiliyordum. Göz kapaklarımın üzerinde hissettiğim kilogramlarca ağırlığa rağmen gözlerimi açtım.
Sanki yeryüzü bir mıknatıstı ve bende onun yakaladığı bir parça metaldim.
Kaburgalarım fazlasıyla acıyordu.
Yüzüm de yanıyordu adeta.
"Tanrım..."
Diye mırıldandım beceriksizce.Devamını getiremedim.Bunu yapamadım.
Gözlerime siyah perdelerin inmesi bana son sahnenin de bittiğini haber veriyordu. O an ölü zihnimin sayıkladığı cansız cümleler şunlardı:
'Keşke kanatlarım olsaydı.'

-Keşke kanatlarım olsaydı ve buradan kaçıp kurtulabilseydim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-
Keşke kanatlarım olsaydı ve buradan kaçıp kurtulabilseydim.

Dark Boy | Tamamlandı |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin