Genç adam malikaneye vardığı anda bir tuhaflık olduğunu hissetmişti. Çünkü kapıyı açan kişi bir çalışan, ev cini ya da annesi değildi, bir ölüm yiyendi, Peter Pettigrew. Draco bir süre duraksamıştı. "Hoş geldiniz Bay Malfoy. İçeri girin." Karşısındaki adamın onu beklediğini görünce içeri girdi. Adam hiçbir şey söylemeden salona doğru ilerledi. Ailesi birden bire eve gelmesini söylemiş ve hiçbir sebep vermemişti. Babası bugünlük onun için okuldan izin almıştı. Aslında bu onun için iyi bir şeydi, yani okuldan ve sorunlardan bir günlüğüne de olsa uzaklaşmak.
İçeriden gelen konuşma seslerini duyunca kaşlarını çattı. Yavaş adımlarla salona ilerledi. Salona girmesi ile büyük bir şok yaşamıştı. 'Ölüm yiyenler salonumda toplantı yapıyor.' Bu cümleyi defalarca kafasında tekrar etmişti. Ta ki Karanlık Lord onu fark edene kadar. "Hoş geldin Draco, sana sandalye ayırdık. Gel ve bize katıl." Draco ailesine baktı ve bir şey söylemelerini bekledi. Bunun bizimle alakası yok ya da bu bir rüya gibi bir şey demelerini bekledi. Fakat babasının kafasıyla yanındaki sandalyeyi işaret ettiğini gördü.
Hiçbir şey demeden onun için ayrılan sandalyeye ilerledi. Karanlık Lord bir kaç saniye Draco'yu inceledikten sonra konuştu. "Ailen bize katılmaktan onur duyacağını söyledi. Onlar gibi olmak istediğini söylediler, onların izinden gidip iyi bir ölüm yiyen olabilirsin. Fakat Lucius örnek almak için pek uygun biri değil, umuyorum ki bunu biliyorsundur." Karanlık Lord'un bu sözleri üzerine Lucius bakışlarını masaya indirdi ve yutkundu.
"Şimdiye kadar hiçbir ölüm yiyen senin yaşında değildi. Ama sen de onlar gibi değilsin Draco. Sen arkadaşlarından daha yeteneklisin, daha zekisin, daha farklısın. Senin yerinde olmak için can atan binlerce Slyherinli var. Fakat ben senin yeteneklerini ve sadakatini kullanmak istiyorum. Bana sadık olacaksın, değil mi Draco?" Draco yutkundu ve korku ile titrek bir nefes aldı. Kafasını yavaş bir şekilde olumlu anlamda salladı, başka ne yapabilirdi ki?
"Bunu konuşmuştuk baba! Beni bu işlere karıştırmayacaktın." Lucius birkaç hızlı adım ile oğlunun yanına vardı ve onu omuzlarından tutup duvara yapıştırdı. Narcissa hızla yanlarına gidip Lucius'a engel olmaya çalıştı fakat yaptığı şeyler hiçbir işe yaramıyordu. "Sonunda bana layık bir çocuk olma şansı buldun! Bu işi düzgün yap ve hayatında ilk defa beni gururlandır." dedi ve ellerini oğlunun omuzlarından çekti.
O sırada içeri başka biri girdi. Kız, baba ve oğlun arasında bir şeylerin geçtiğini anlamıştı. "Merhaba Bay ve Bayan Malfoy. İzninizle Draco'yu alabilir miyim? Onunla konuşmam gereken önemli bir konu var." Draco son bir kez anne ve babasına baktıktan sonra dışarı çıktı. Kız da Draco'nun arkasından çıkıp kapıyı kapattı. "Benimle konuşman gereken bir konu yok değil mi?" Pansy derin bir nefes aldı. "Aslında seninle konuşmam gereken konular çok fazla Draco, sadece zamanı değil. Şimdilik bu konular hakkında konuşmayacağım fakat sen dinlendikten ve kafanı topladıktan sonra uzun bir konuşma yapacağız."
İki arkadaş birlikte mutfağa girdi. Pansy küçük yemek masasının yanındaki sandalyelerden birine oturmuşken Draco ise raftan bir bardak alıp tezgahtaki sürahiden su doldurdu. Arkasını döndü ve tezgaha yaslanıp düşünmeye başladı. Yaşadıklarını düşündükçe sinirleniyor ve kasları kasılıyordu. "Hala yaşadıklarımıza inanamıyorum. Şu halimize baksana, sen gitgide karanlığa batıyorsun ve ben sana yardım edemiyorum. Bir ölüm yiyen olacağın gerçeğine alışamıyorum ve alışmakta istemiyorum, ayrıca..."
Pansy'nin sözlerini yarıda kesen şey yüksek sesli bir cam kırılma sesiydi. Bakışlarını Draco'ya çevirdiğinde elindeki su bardağının parçalara ayrıldığını gördü. Birkaç saniye yaşadığı şoktan sonra hızla arkadaşının yanına gitti. Çocuğun kanlar içindeki elini tuttu ve yüzünü buruşturdu. Bakışlarını çocuğun yüzüne çevirdiğinde hiçbir duygu olmadan eline baktığını gördü.
Pansy pantolonunun yanına sıkıştırdığı asasını eline aldı ve Draco'nun elindeki cam parçalarını çıkarmaya başladı. İşi bittiğinde "Ferula." diye fısıldadı ve elinin sargı ile sarılmasını sağladı. Pansy bunları yaparken Draco hiçbir tepki vermiyordu ve arkadaşını korkutan şey de buydu.
Dört arkadaş sohbet ederek koridorda yürüyordu. O sırada Ron kendisine çarpan kişi ile bir adım kenarı çekilip arkasını döndü. Arkadaşları da onunla birlikte durdu. O sırada Ron'a çarpan Pansy ve arkadaşları da aynı şekilde arkasını dönmüştü. "Neden Potter'ın gözlüklerini ödünç almıyorsun Weasley? İşine yarayabilir." dedi Pansy umursamazca. Ron ise anlamadığını belli eden bakışlarla Pansy'yi izliyordu.
O sırada Draco Pansy'nin omuzundan tutarak önüne çevirdi ve Hermione de aynısını Ron'a yaptı. İki grupta kendi yoluna devam ederken iki gizli arkadaşın bakışlarını kimse fark etmemişti. "Bu kızın gerçekten sorunları var." diye söylendi Ron. Harry "Bence sorunları olan tek kişi o değil." dedi diğer Slytherin'li öğrencileri kastederek.
Hermione ise sessizce yutkundu. O sırada Ginny'nin konuşmasıyla birlikte ona döndü. "Hafta sonu Hogsmeade'den alacak çok fazla şeyim var. Bir liste çıkarsam iyi olacak, siz bir şey alacak mısınız?" Üç arkadaş bunun hakkında konuşurken Hermione söyleyeceği doğru cümleleri buldu. "Ben Hogsmeade'e gelmeyeceğim..."
Arkadaşları ona dönünce devam etti. "Yani çok isterdim ama biliyorsunuz ki son zamanlarda çok yoğundum ve bu yüzden çok yoruldum. Hogwarts'da kalıp dinlenmek ve kafamı toplamak istiyorum. Eğer iyi bir şekilde dinlenmezsem derslerde de zorlanacağım. Benim için en iyisi bu." Arkadaşları kızın yanında kalmak için ısrar etseler de kızın itirazları sonunda kabul ettiler.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Promise | Dramione
FanficÇocuk kafasını salladıktan sonra samimi bir şekilde gülümsedi. Kız tam ayağa kalkacakken elini tuttu. Kız çocuğa döndüğünde yüzünde endişeli bir ifade olduğunu gördü. Çocuk yutkunduktan sonra konuşmaya başladı. "Bunları anlattığım nadir kişilerdensi...