• VI •

421 47 41
                                    

Fury & Loss

1 OCAK 2033

SEOUL / KORE

12.00 AM

ⓙⓐⓒⓚⓢⓞⓝ

Yüzüne yediği yumrukla, kahverengi saçları savruldu. İçinde kaynayan öfke, her hücresini ele geçirmişti. Adrenalin damarlarında delice dolaşıyor, acıya olan arzusunu körüklüyordu. Bir volkan misali dışarı püskürürcesine, kahkaha attı. Acıyı hissetmiyordu. Dudağının kenarından dışarı sızan kanı elinin tersiyle sildikten sonra, kaşlarını çatıp burnunu çekti ve tekrar gardını takındı. Yukarı çektiği yumrukları arasından, karşındaki aptala bakıyordu. Adam gergin bir şekilde geri çekildi.

" Seni korkak kancık. " diye kükredi Jackson. Yüzündeki vahşi gülümseme, adamı korkutuyordu. Bunu kendisi istemişti. Jackson, hiç de insanvari olmayan bir şekilde başını yana eğdi. Adam istemeye istemeye bir yumruk salladı. Madem korkuyordu, neden meydan okumuştu ki? Jackson yumruktan, ustalıkla  sıyrıldı. Bir kahkaha daha patlattığında, adamın canına tak etmişti. Aşağılandığının farkındaydı ve bu yüzden, korksa bile Jackson'a, çete başına gerçekten saldırmaya başladı. Adam, mantığını kaybetmiş bir şekilde yumruklarını savuruyor, hırsdan gözlerinin kör olduğunun farına varmıyordu. Jackson, elbette ki bu avantajı kullandı. Üzerine düzensizce yağan yumruklardan, bütün çevikliğiyle sıyrılmayı başarıyordu. Bu, onun için çocuk oyuncağıydı. O bir aslandı ve adamla bir çakalın avıyla oynadığı gibi oynuyordu.  Savunma yapmaktan sıkıldığından, taarruza geçerek, sert kemikli yumruğunu adamın suratına gömdü. Karşısındaki, sarsılarak geriye doğru düştü. Jackson kalkmasına fırsat tanımadan, üzerine çullandı ve yumruklarını sakınmadan zavallı herifin yüzünü dağıttı.

Durması gerektiğini biliyordu fakat dizginlenemeyen öfkesi ona izin vermeyecekti. Kulağına 'daha fazla!' diye bağıran şeytanların uzun tırnaklarını ensesine geçirdiklerini hissedebiliyordu. Bu öyle delice bir öfkeydi, öyle sınırsız ve yıkıcıydı ki kanını magmaya çeviriyor, nabzını depremlerle eş değer kılıyordu. Yorucuydu da böyle bir şeye sahip olmak. Çoğu zaman kendi alevinde kavrulup ölüyordu ve yeniden doğuşları, her zaman bir öncekinden daha acı verici oluyordu. Öldürücüydü öfkesi ve dayanılmazdı. Belki de kontrol edemediği tek şeydi. Öfkesi aynada gördüğü yüzeydi aslında, ona söz geçiremeyişineydi. Bazen intiharı düşlediği gecelere uykusuz kalıyordu. Susuz bırakıyordu onu ateşi.  O kadar çok kırıp döküyordu ki vahşi bir hayvandan farkı yoktu, öyle diyorlardı. Bu halinden nefret ediyordu. Bir günah oluşundan ve bunu düzeltmek için elinden hiçbir şey gelmeyişinden.

Adamın kanı, betonu tamamen kızıla boyayana dek yumrukları kesmedi. İşte ona karşı çıkanların sonu böyle olurdu. İbret olsun diye, bunu herkesin önünde yapmıştı.
Aptal, bütün çetenin önünde Jackson'ın liderliğini sorgulamış ve ona meydan okumuştu, şimdiyse yerde kanlar içinde yatıyordu. Jackson işini bitirdiğinde, kalabalık sükunete bürünmüştü. Korkunç otoritesi her yeri sarsarken, sessizlik onun kükreyişiydi. O bir aslandı ve isteseler de istemeseler de burada kral oydu. Jackson, yüzü tanınmaz hâle gelmiş adamın üzerinden kalktı. Ay ışığı, kan göletinin üzerine yakamozlar döküyordu.

" Şu pisliği temizleyin. " diye bir emir savurdu ardında bekleyen adamlarına, yeri işaret ederek. Hepsi birden, korku dolu gözlerle onayladı. Jackson, yaptığı felakete bir kez daha bakmadı. Arkasını dönüp orayı terk etti. Sözünün dinleneceğini biliyordu.

†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†
Zihnini boşaltmak için çıktığı yürüyüşte, ayakları onun kontrolünden çıkmıştı. Nereye gittiğini ancak oraya vardığında fark edebilmişti.
Sokağın karanlık köşesini döner dönmez, karşısında onu görmeyi beklemiyordu.

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin