• XLII •

285 35 38
                                    


• Insomnia & Labyrinths •



Günün cılız ışığı, pencereden içeri sızarak gözkapaklarının üzerine yayıldığında kirpiklerini kırpıştırarak açtı. Kuşlar ötüşüyordu. Saat çok erken ya da çok geç olmalıydı. Pencereye baktı, hava soğuk ve puslu bir mavi tonundaydı. Youngjae sarıldığı yorganı neredeyse ağzına dek çekmişti. Hafifçe doğruldu. Cam açıktı ve oda serindi. Arkasını dönüp Jaebum'un yatağına bakmaya cesaret edemedi. Youngjae uyuyakaldığında odada yalnızdı. Şimdiyse Jaebum'un yatağının boş olduğunu düşünmek istemiyordu. Belki uyanıp gitmiş belki de hiç gelmemişti.

Peki ya ona hâlâ kızgın mıydı?

Bana kızmaya hakkı var mı?
Neden kızgın olmasından bu kadar ürküyorum?
Dün gece odaya geldi mi?
Benimle konuşmak istedi mi?
Sırtımı onun yatağına dönüp yattığımı görünce canı sıkıldı mı?
Ben uyurken benimle konuştu mu?
Bana baktı mı?
Kaşları çatık mıydı?
Yine yorgun yorgun mu bakıyordu?
Bu sefer omuzları düşük müydü?
Bana yalnızca bir şans vermeye ikna olmuş muydu?

Gözlerini sıkı sıkı açıp kapadı. Jaebum'u düşünmek istemiyordu ancak bir şekilde zihni onunla doluveriyordu. Duvardaki saate baktı. Saat neredeyse sabah altı'ydı. Çok erken. Derin bir nefes alıp kapıya doğru baktı.

Geniş sırtı, kemikli omuzları ve siyah saçları, siyah çarşaflarında. Nefesinin sönük hırıltısı duyulabilir durumda.
Nasıl anlamadım?
Onun nefesini benim sandım.
Buradaydı.
Gelmişti.
Ve belki de ben uyurken benimle konuştu. Kaşları çatık veya yenikçe, belki de konuşmadı. Bir önemi yok.

Kendini duygusal davranıyorum diye azarladı. Ardından yorganı üzerinden kenara itti. Yaraları biraz iyileşmiş olsa da hâlâ tazeydi. Acı ve ağrı duyumsanabilecek kadar mevcuttu. Aldırmadan bacaklarını yatağından aşağı sarkıttı. Bu hareket, eklemlerini biraz zorlamıştı. İçinden küfürler etti çünkü Jaebum'un uyandığını duymasını istemiyordu. Onun uyanmasını ve Youngjae'e bakmasını da istemiyordu. Böyle değil, kabul etmemişken değil. Dargınken değil...

Youngjae yine kendine kızdı.
Birinin size dargın olabilmesi için değer vermesi gerekirdi.

Jaebum ve ben yalnızca kavga ettik. Dargınlık bunun çok ötesinde.

Yataktan olması gerekenden fazla efor sarf ederek kalktı. Ayakları ahşap tabana değince minik bir "pıt" sesi çıkardı ve Jaebum çarşaflarının içinde kıpırdandı. Youngjae nefesini tuttu. Jaebum'un keskin reflekslerine bir küfür savurdu, yine içinden. Parmak uçlarında minik adımlarla, onu uyandırmamak için bütün gücüyle uğraşarak kapıya doğru yürüdü. Jaebum yine kıpırdandığında Youngjae odadan hızla çıktı.

Jaebum'un uyanık olduğunu bilmiyordu. O gözlerini açana dek yatağında onu izleyerek yattığını, bütün gece aklıyla cebelleştiğini ve kuşları ilk onun duyduğunu bilmiyordu. Uyuyor numarası yaptığını, konuşmak isteyip de o gücü kendinde bulamadığını bilmiyordu. Onun yüzünden uyuyamadığını da bilmiyordu. Gözlerinin yine altından kan çanaklarına döndüğünü ve pencereyi sırf Youngjae üşümesin diye kapatmayı düşünüp onu uyandırmaktan korktuğu için kapatamadığını bilmiyordu. Peşinden gitmek istediğini ama gidemediğini de.
Çoğu şeyi bilmiyordu ve belki de böylesi en iyisiydi. Çünkü Jaebum biliyordu ve bilmek karşılığında daima bedel ödetirdi.

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin