• XXXIX •

255 31 122
                                    

• Decisions •

İçeri girdiklerinde Jaebum, Youngjae'e dinlenmesini ve on dakika sonra konuşmaları gerektiğini söyledi. Youngjae başıyla onaylayıp, küçük oturma odasına geçmişti. Oda fazla geniş olmasa da ufak bir şömine sığdırılabilmişti. Duvalardan birinde, Monet'nin olduğu anlaşılan bir tablo asılıydı. Solgun nane yeşili perdeler, kapatılmamıştı. Youngjae, ateşe yakın bir şekilde kahverengi koltuğa oturdu. Biraz elleriyle oynadı ve kazağını çekiştirerek parmak uçlarını örttü. Jaebum onunla ne konuşacaktı? Ya onu da göndermeye çalışırsa? O zaman ne yapacaktı, bilmiyordu. Geri dönüp hayatına kaldığı yerden devam etmesi imkansızdı. Zee Amcasıyla birlikte yaşayabilirdi ancak bu onu tatmin etmeyecekti. Burası güzeldi, sıcaktı. Evin çeşitli yerlerine dağılmış katiller göz önünde bulundurulmazlarsa, sevecen bir yer bile sayılabilirdi. Peki burda sonsuza dek kalabilir miydi? Tek başına mı? Jaebum'la mı? Elini saçlarından geçirip nefesini dışarı verdi. Artık bir evi olmadığını, ve hiçbir zaman da olmayacağını fark etmek hâlâ sarsıcıydı ancak artık inanılmaz sayılmazdı. İntikam istediğini biliyordu. SDS'le iş birliği yapma fikri ise şimdi daha da uçuk gelmeye başlamıştı. Onlardan biri olmadığı sürece ayak bağı olmaktan başka bir işe yaramazdı. Bu, acı acı yüzüne çarparken Youngjae kendine yalan söylemeyeceğine yemin etti. Yeterli olmak zorundaydı, aksi halde sızlanmak dışında hiçbir ama hiçbir şey yapamazdı.
O düşünceleri içinde kaybolmuşken Jaebum içeri girdi. Altın bakışlarının keskinliği asla hafiflemiyordu. Kapının yüksekliği pek düşük olmasa da Jaebum, kafasını çarpmamak için biraz eğilmek zorunda kalmıştı. Güçlü ve dik duruşu, bulunduğu ortama otorite yayıyordu. Youngjae afalladı, ayağa mı kalkmalı yoksa olduğu yerde mi oturmalı  bilemedi. Jaebum onu bu dilemmadan kurtararak yanına ama yine de uzağına oturdu. Youngjae onu tanıdı tanıyalı, her daim ölçülüydü. O yeterli, diye düşündü Youngjae. Bense henüz değilim...
Youngjae yüzünü ona döndü. Bu an tanıdıktı. Ailesinin katledildiği geceden sonra Jaebum; konuşmak için yine bu kısmen mesafeli, kısmen dostane tavrı takınmıştı. Yüzünde merhamet yoktu, acıma yoktu. Belki biraz...biraz empati vardı.
Youngjae düşündü:
Hesaplanmış, tartılmış, biçilmiş orantılı tavırlar. Her zaman bir planın var Jaebum. Senin gücün her şeye yetebilir. Yetkinliğini ödünç alabilmeyi dilerdim. Aurandan sızan gücü isterdim. Yine yüz ifadenle karşındakinin ses tonunu ayarlıyorsun. Seninle usul konuşmamı istiyorsun. İstediğini alıyorsun...

Konuştular. Youngjae duyduğu ve boğazının düğüm düğüm olmasına karşın hatırladığı her şeyi anlattı. Jaebum, Chansung ismini duyduğunda irkilmemiş gibi davranmaya çalışsa da Youngjae, onu tanıdığını anlamıştı. Jaebum, Youngjae'in tutarlı olduğundan emin olmak adına cevabını çoktan aldığı soruları, tekrâr ancak farklı şekillerde sordu. Youngjae'in verdiği cevaplar onu tatmin etmiş olacak ki üçüncü kez irdelemedi.Youngjae, anlatacaklarını bitirdikten sonra Jaebum'un gözlerinin içine baktı. Boğazından yakalayıp kurtardığı sesine, elinden geldiğince eminlik ekledi.

" Ben SDS'in himayesindeki bir kurbanken ailemin intikamını alamam." dedi.

Jaebum kaşlarını çattı. Bu cümleden tam olarak ne çıkarması gerektiğini anlamamıştı.
" Gitmek mi istiyorsun?"

Youngjae soruyu görmezden gelerek konuştu. Ne sesi titremiş ne de gözlerini kaçırmıştı.

" Günahlardan biri olmak istiyorum."

Jaebum hayretle Youngaje'ye baktı ve keskin kaşları daha da çatıldı. Bir iki saniye kadar sustu. Youngjae'in gözlerinin içine, bunu sahiden söylemek isteyip istemediğini çözmeye çalışırmışcasına derin derin baktı. Ciddi olduğundan emin olunca biçimli dudaklarını araladı.

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin