• LII •

186 26 60
                                    


Parade of Tests •

ⓨⓞⓤⓝⓖⓙⓐⓔ

Youngjae, dar bekleme odasında ellerini bacakları arasına sıkıştırmış oturuyordu. Ancak tam olarak neyi beklediğinden emin değildi; reddedilmeyi mi, onaylanmayı mı? Daha doğrusu, beklediği hastane sonuçlarıydı. Diğer iki olasılık, bu sonuçların doğurabileceği muhtemel noktaları oluşturuyordu. Çünkü bir Günah gibi eğitilmek için öncelikle medikal durumunun buna el vermesi gerekiyordu, ona öyle demişlerdi ki Youngjae bunun pek de mantıksız olduğunu düşünmüyordu. Sonuçta, bir Günah ya da onunla uzaktan yakından alakası olan bir "şey" olmamasına rağmen; şu bir kaç hafta içinde sayıyız kez ölümden dönmüş, bir sürü sevdiğini kaybetmiş ve onlarca kez akıl sağlığını yitirmenin eşiğine varmıştı. Evet, bir Günah olmak hiç ama hiç de kolay olmayacaktı. Fakat Youngjae buna hazırdı; en azından kendine böyle telkin veriyordu çünkü sonuçları beklemesi için tıkıldığı beyaz oda, ona umuttan başka bir şey bırakmamıştı. Bu beyazlık, omurgasını ortadan ikiye yaran bir bıçak gibiydi. Işık zihnini deşiverdi. Bir anda gözlerinin önünde beş masa ve üzerinde ak örtülerle beş ceset belirdi. Belleğinin duvarları arasında sıkışmışken beşine de seslendi: Anne, Baba, Minho, Aro, Lucas!.. Lakin cesetler cevap vermediler. Bu yeni değildi. Youngjae onları her gördüğünde aynı şey oluyor, onlar cevap vermiyor ama Youngjae yine de sesleniyordu. Bu sefer, dudaklarına ulaştırdığı somut kuvveti kullanarak bir kez daha haykıracaktı ki içerisinde bulunduğu fiziksel odanın kapısı açıldı. Bu, onu gerçekliğe bağlamaya yetti.

"Sonuçlar çıktı."dedi Yugeyom dümdüz bir ifadeyle.

Youngjae gergince yutkunup ayağa fırladı. Alnında, az önceki halisünasyondan mı yoksa sonuçları beklemenin gerginliğinden mi kaynaklandığını bilemedği ufak ter damlacıkları vardı.

◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐

Merkez'e döndüklerinde onları Agatha karşıladı. Youngjae onu fazlasıyla özlemişti ve tuhaftır ki Kore'ye döndüklerinden beri onu ilk kez görüyordu. Agatha, Talia'da çok farklı görünen aynı renkteki gözlerle ve sıcak bir tebessümle konuştu.

"Hoş geldin, Youngjae."

Youngjae sahiden de hoş gelmiş gibi hissediyordu. Belki de artık dönecek bir evi olmadığından, Merkez "ev" sayılabilecek bir yer haline dönüşmüştü onun için. Yugyeom, onu Jaebum'un ofisine yönlendirirken; bu hoşnutluk eriyip sıvı bir halde ensesinden aşağı huzursuzluk olarak aktı. Sonuçlar kötü değildi, yani herhangi bir hastalığı ve ya zaten bildiği üzere ciddi bir alerjisi yoktu. İyileşmeyi neredeyse tamamlamış olan bıçak ve kurşun yaraları, bir de kırık kolu dışında endişelenecek bir şeye sahip değildi. Yine de Jaebum'un biraz sonra üzerinde gezinecek olan altın gözlerinin imgesi, onu tekinsiz hissetmeye itiyordu. Ya bir şey bulur da Youngjae'yi eğitimden men ederse, o zaman ne yapacaktı? İçinden kendini azarladı. Hayır, Jaebum öyle bir şey yapmayacaktı.

"Burası." dedi Yugyeom ve arkasını dönmeye yeltendi.

Youngjae telaşla sordu."Sen gelmiyor musun?"

Yugyeom başını olumsuz anlamında salladı. "Beni asistanın mı sanıyorsun?"

Sesi, sözcükleri kadar kaba sayılmazdı. Youngjae onun bu tuğla mizacına alışması gerektiğini fark etti. O cevap vermeye fırsat bulamadan, Yugyeom ortadan kaybolmuştu bile. Youngjae, derin bir nefes alıp önünde durduğu koyu ceviz kapıyı tıklattı. İçeriden, Jaebum'un kasırga sonrası esinti sesini duymayı bekledi; ancak ses gelmedi. Youngjae ikinci tıklatışında da bir cevap alamayınca, yavaşça altın topuzu çevirip kapıyı araladı. Kapıyla aynı cevizden yapılma mobilyaların arasında, masasına başını dalgın dalgın eğmiş olan Jaebum gözlerine ilişti. Odanın bohem atmosferinin ortasında resmen ışıldıyordu. Teni yaşadığı kara dünyaya inat süt solgundu. Başını kaldırıp Youngjae'ye baktı ve sarı irisleri, etrafındaki görünmez hareyi biraz daha aydınlattı.

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin