• XXXVII •

272 35 185
                                    


• If He Falls •


"İn" şehirden kısmen uzak bir malikaneydi. İtalya'nın kıyı kesimlerinde bulunuyordu. Oldukça geniş bir yapıydı. "Merkez"den biraz daha küçüktü  ve Merkez gibi yeraltına kadar inmiyordu. Merkez, bir buzdağı gibiyken; İn yalın bir kayalığa benziyordu. Bütün basitliğine rağmen, göz kamaştırıcı bir mimariye sahipti. Herkese ayrılacak özel suitler olmasa da üçer kişilik odalar oldukça genişti. Kurşun geçirmez camları ferforje korkuluklar koruyor, krem rengi yapıya viktoryen bir hava katıyordu. Ana girişteki beton verandanın altında uzanan gri merdivenlerin iki ucunda, taş gargoyllar nöbet tutuyordu. Evin etrafı geniş bir yeşil alanla çerçevelenmişti. Devasa meşelerin ardında uçsuz bir orman uzanıyordu. Ev izole, tabiri caizse cennetten kopmuş, bir yerdeydi.  Evin yanlarında atların bulunduğu geniş bir ahır, kiler; su, elektrik ve gaz deposu bulunuyordu. Medeniyetten uzak konumu, İn'i teknolojiden mahrum bırakmamıştı: İnternet ve bir kaç elektronik alet mevcuttu.

Akşam saat dört gibi vardıklarında, herkes bitkin haldeydi ancak kimse bunu dillendirmiyordu. Ne mavi gözlerinin altına kara halkalar çökmüş olan Bambam ne de yaralar içindeki Jackson söylendi. Dağılmış durumdaki Mark, kafası karışık Yugyeom ve Jaebum'un emri üzerine verilen sakinleştirici etkisinden dolayı hâlâ uyuyor olan Youngjae de onlardan farklı sayılmazdı. Jaebum da şikayet etmiyordu. Zaten hiç etmemişti. Onun tahammül eşiği, zorunlu bir zirveye taşınalı çok oluyordu.

Taehyung'ı da getirmişlerdi. Onu göz önünde bulundurmak en iyisiydi. Jaebum, her ihtimale karşı ellerini yol boyunca oturduğu koltuğa kelepçelettirmişti. Taehyung söylense de kimse ona kulak asmadı.
Tek eksik Jinyoung'dı. Jackson SDS' çıkmak üzereyken, Merkez'e bir avuç alev halinde varmış; ancak Jinyoung gelmemişti. Tekrar öfkelenmek lüzumsuz olacağından, Jaebum bunu umursamadı. Yeterince şey için, yeteri kadar endişeliydi zaten.

◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑

Jackson, Bambam'le devasa odalarına vardıklarında Jinyoung'ın sahipsiz kalmış yatağına bakmamaya çalıştı. Mark ve Yugyeom da 3 kişilik ve Jinyoung'ın kardeşi öldüğünden beri boş olan yatağın bulunduğu odalarına çıktılar. Jaebum tek kalıyordu. Youngjae'i üçlü odalardan birine ya da boş  hizmetli odalarından birine yerleştirebilirlerdi. Üçlüler'in yanına yerleştirmek usulüne gelmedi, çünkü Youngjae'yle ilgilenecek enerjiye hiçbiri sahip sayılmazdı. Hizmetli odasına da Taehyung yerleştirilmişti. Onu, bir nevi tutsak etmek zorunda olduklarından başka bir yere koyamazlardı. Ayrıca Jaebum, Youngjae'i tek başına bir odaya kapatmanın pek de doğru olacağını düşünmüyordu. Merkez'deyken onunla kalmak istemişti. Bu isteğin şimdi değişeceğini sanmıyordu Jaebum, üstelik odası da oldukça genişti. Cam kenarına bir yatak daha konulmasını istedi ve Youngjae'i odasına yatırdı. Ona göz kulak olmanın en aklına yatan yolu, buydu.

Bir saatin ardından, akşam yemeği haberi odalara ulaştı. Taehyung hariç herkes - O odasında, kapısında bir koruma beklerken tek başına yiyecekti- büyük yemek salonuna bekleniyordu.
Youngjae'i uyandırmanın vakti gelmişti. Jaebum ritmik adımlarla odasına vardı. Ahşap kapı açılırken biraz gıcırdadı ve usul bir sesle geri kapandı. Youngjae beyaz çarşafların içinde solgun yüzüne rağmen bütün alımıyla uzanıyordu. Yüzündeki kesikler ileri teknoloji ürünü merhemler sayesinde silikleşmiş, perçemleri beyazlamış kahve saçları alnına serilmişti. Burnunun  kalkık ucuna, pencereden içeri sızan akşamın son ışıkları dökülüyordu. Dudakları kurumuştu ancak hâlâ pembelerdi. Yanakları uzun süredir uyumaktan kızarmış, gözleri şişmişti. Jaebum onu incelerken belki bir belki de iki dakika kaybetti. Fakat, bunu kendine itiraf etmek cüretini kendinde bulamadı.

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin