• XXVI •

301 40 128
                                    

Compassion & Venus •

ⓨⓞⓤⓝⓖⓙⓐⓔ



Youngjae'in zihni korku, endişe ve nefretle; bedeni ise acı, ağrı ve yorgunlukla çalkalanıyordu. Dudaklarını açacak mecali yoktu, fakat eline geçirdiği ilk keskin objeyle onlarca kişiyi katledebilirdi. İçerisinde bulunduğu tezat ruh ve vücut hali onu boğuyordu.

Haeyun odaya daldıktan sonra, Jaeyan acıktığına karar vermişti. Youngjae'i zapt edip bir odaya tıktıktan sonra, üzerine dar bir takım geçirmişlerdi. Youngjae bütün bu hamlelere direnmeye çalışsa da nafileydi. Direnişi sırasında, Haeyun'un kucağından inmeye çalışırken ve daha sonra saçlarından tutularak yerde sürüklenirken, evi aklına kazımaya çalıştı. Uzun koridorlardan geçmişlerdi. Ev, tabiri caizse malikane devasaydı çünkü koridorlar öyle uzundu ki bitmiyorlardı. Zonklayan saç dipleri ve Haeyun'un yumruğunda kalan bir kaç tutam saçı sayesinde, Youngjae bu koridorların uzunluğunu asla unutmayacaktı.

Meşakatli bir sürecin ardından Youngjae büyük bir yemek odasındaki masaya, şatafatlı bir görünüm içerisinde, oturtulmuştu. Büyük camlardan şehrin manzarası görünüyordu. Youngjae binaların uzunluğuna, modernliğine ve mimarisine bakarak Bangkok'da bulunuyor olabileceklerini düşündü. Jaeyan"evimi bulmak imkansızdır" gibi bir şey demişti. Başkentte, eğer Bangkok'dalarsa, ve şehrin manzarasına bakılırsa başkentin merkezinde bulunan devasa bir malikaneyi bulmak pek de zor olmasa gerekti. Ancak belki de Jaeyan zaten bunu kastediyordu. Bazen en göz önündeki şeyler, en göz ardı edilenler olurdu. İnsan en çok burnunun ucunu görmekte zorlanırdı. En gizli olan en açıkta bırakılmış olandı.

İçinde bulundukları yemek odasının ortasında upuzun bir masa vardı. Masanın üzeri çeşitli yemeklerle bezenmiş ve şatafatlı şamdan, çiçek vb. aksesuarlarla süslenmişti. Oda, yemek masası ve kristal avizeler dışında, oldukça minimalist bir şekilde dekore edilmişti. Perdesiz büyük camlar şehrin ışıklarını içeri sızdırıyor ve başka süse ihtiyaç duydurmuyordu. Manzaraya göre yerden çok çok yüksekdelerdi. Masanın baş köşesinde, pullu siyah takımıyla Jaeyan oturuyordu. Yanına Haeyun, Haeyun'un karşısına da Chansung yerleşmişti. Jaeyan'ın, yüzünü daha rahat görebilme isteği nedeniyle Youngjae de masanın bir diğer baş köşesine oturtulmuştu. Bacakları hâlâ işe yaramaz durumdaydı.

Jaeyan; saçlarının bir kısmı geriye taranmış ve tutamlar halinde sağ gözünün üzerine bırakılmış, yüzündeki yaralar ve gözaltlarındaki derin halkalar makyajla örtülmüş, dudakları kızıl bir rujla renklendirilmiş, kulağına elmas küpeler takılmış Youngjae'e baktı. Bu uzun bakışının ardından iç çekti. Youngjae kendini boyalı bir fahişe gibi hissediyordu. Fazlaca aşağılanmıştı.

" Ne kadar güzel olmuşsun. Artık pek de vahşi görünmüyorsun Delgadina. " dedi Jaeyan, güleç bir tonla.

Haeyun pis pis sırıttı. Youngjae ona her baktığında saç dipleri sızlıyordu. Saçlarını öyle bir çekmişti ki Youngjae, derisinin yırtıldığını sanmıştı.

Youngjae cevap vermedi.

" Senin için Kore yemekleri de hazırlattım, lütfen hepsinden dilediğin kadar ye. Çok zayıfsın. " diye ekledi Jaeyan, ardından da dudağını büktü.

Eğer yeterince eğitimli olsaydı Youngjae ikinci kez düşünmeden önündeki yemek bıçağını, onun gözüne fırlatırdı. Kendi kendine, Yoldalar,diye telkin vererek kendini sakinleştirmeye çalıştı. Geliyorlar, diye düşündü, Jaebum geliyor.

Youngjae herhangi bir hamlede bulunmayınca Haeyun kenarlarda bekleyen hizmetçilerden birine başıyla emir verdi. Ardından, hizmetçi Youngjae'in tabağına çeşitli yemeklerden yığdı.

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin