• XLIX •

211 29 97
                                    

• Submissiveness & Innocence •


Jaebum gelen mesajı iki kez okudu. Mesaj biçim değiştirmemişti, hâlâ aynı içeriği taşıyordu. Gönderen Talia'ydı. Söylediğine göre, güvenli bölgeye ulaşmışlar ve Taehyung'ı yerleştirmişlerdi. Jaebum emin olmak için mesajı bir kez daha okudu.

Taehyung konuştu. Örümceklerinizden biri kendi ağına dolanmış, Jaebum.

Anlaşılan Taehyung bazı isimler vermeye başlamıştı ve bu isimler hain olmaması gereken isimlerdi. Jaebum hemen Talia'yı aradı. Gerekli bilgiyi aldıktan sonra bir talepte bulundu. Talia'nın emri yerine getireceğinden emindi. Yeniden harekete geçnenin vakti gelmişti. Ancak önce eve dönmeli ve bir şeyi halletmeliydi.

◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐

Bir Gün Sonra

Youngjae Merkez'deki yatağından aniden aşağı itildiğinde uyandı ve hâlâ kırık olan kolu çatırdadı. Bir küfür savurdu.

"Siktir!"

Ne olduğunu anlamasına izin verilmeden karnına bir tekme yedi. Genzine sıkışan hava ciğerlerini yaktı ve tekrar soluk almaya çalıştığında başarısız oldu. Olanları idrak edemiyordu. Her yer çok karanlıktı ve ona saldıran her kimse onu göremiyordu. Hiçbir şeyi göremiyordu. Hava nihayet ciğerlerine dolmaya başladığında her yanı ürperdi. İçinde derin bir korku çağladı ve eti sımsıkı kesildi. Haeyun geri mi döndü?

Damarlarını dağlayan adrenalin onu bir sonraki darbeden kurtararak ayağa dikti. Odanın camından içeri sızan soluk sokak lambası ışığı bir anda gözlerini işler hâle getirdi. Hayır, teslim olmayacaktı. Haeyun'dan tekrar işkence görmeyecekti. 
Ona doğru gelen yumruğun farkına varıp geri çekildi ama figür ona bir çelme takınca yeniden yeri boyladı. Gördüğü figür uzun ince ve feminen hatlara sahipti. Youngjae onun Haeyun olmadığını kavrayınca rahatlamak üzereydi, fakat bir tekme de çenesine yediğinde öfkeyle dolup taştı.
Tekrar dikilmeye uğraşsa da üzerine eğilen figür tam da burnuna yumruğunu gömünce, her yer mümkünmüşcesine daha da karardı.

◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐

Youngjae uyandığında gözlerini açamadığını farketti. El ve ayakları bağlıydı ve soğuk betondan bir zeminde yatıyordu. Elleri arkasından bağlanmıştı. Kırık kolu feci bir acıyla sızlıyor, burnu yanıyordu ve başında feci bir ağrı vardı. Hâlâ ne olduğunu bilmiyordu, dehşete düşmüştü. Zihnindeki tek şey kurtulmaktı. Benliğini çepeçevre saran korkuya rağmen kendini zar zor harekete geçirdi. Çırpındı ama ipler fazla sıkıydı. Ayak ve el bilekleri sızlıyordu. Hırsla, debelendiğinde yanağı betondan daha soğuk bir şeye çarptı. Sağa doğru biraz daha sürtününce çarptığı şeyin bir bıçak olduğunu anladı. Kafasını bıçağa doğru uzatarak, kabzasını zar zor ağzıyla kavradı. Bıçak pek büyük değildi ama ağırdı. Ağzıyla tutmak çok fazla çene gücü istiyordu. Youngjae ağzında bir hançerle vücudunu öne doğru büktü. Gayretle oturur pozisyona geldi. Bütün vücudu sızlasa da gövdesini bacaklarına dümdüz eğerken, küçükken aldığı jimnastik dersleri onu yüzüstü bırakmamıştı. Ağzındaki bıçağı dili ve dişleriyle düz konuma getirmeye çalıştı. Dişleri takırdadı. Çenesi öyle çok ağrıyordu ki dudakları sancıdan titremeye başlamıştı. Eğer bunu, her ne sikimse, canlı atlaymayı başarırsa yedi yirmi dört sakız çiğneyeceğine söz verdi kendine.
Kabza nihayet ağzının içinde düzgün hale geldiğinde ayaklarındaki ipi saptayıp kafasını ileri geri hareket ettirmeye başladı. İp bileklerinin biraz üstüne bağlı olduğundan zor da olsa ulaşabilmişti. Başı boynundan kopacakmışcasına ağrıyordu. Çenesi de dudakları gibi titremeye başlamış, çıplak ayakları kendi salyasıyla sırılsıklam hale gelmişti. Başıyla gel git yapmaya devam ederek ipi kesti ve ona saatler gibi gelen dakikalar içerisinde ayaklarını özgür kıldı. Kendini anında sırtüstü atıp derin derin nefes aldı ve çenesindeki karıncalanmanın geçmesini bekledi. Tükürük bezlerini kontrol edemiyordu. Sanki dilini elektrik çarpmıştı. Ağız uyuşukluğu biraz normale dönünce, tekrar bacaklarına eğildi ve başını ayak parmaklarına sürterek göz bağından da kurtuldu. Bunu yaparken baş parmağının tırnağı alnını çizdi ve acıyla tıslamasına neden oldu. Ancak nihayet görebiliyordu. Depo benzeri bomboş bir odadaydı. Tavandan yalnızca tek bir sarı ampül sarkıyordu ve o kadar az aydınlatıyordu ki Youngjae odanın ne kadar büyük olduğunu çözemedi. İhtiyatla yüz üstü yere uzandı ve konumunu ayarlarını bıçağı ayaklarıyla kavrayıp bacaklarını ve bütün gövdesini arkaya doğru bükerek, ellerine tutuşturdu. Hızla oturur pozisyona geldi. Arkadan bağlı ellerinin parmak uçlarıyla bıçağı kavrayarak bileklerindeki ipi beceriksizce kesmeye başladı. Yanlışlıkla bileklerine çizik atıyor olsa da ip yavaş yavaş vazgeçiyordu. Ellerini nihayet kurtardığında, başından beri bunu yapabileceğini ve boynunu böylesine yormaya gerek olmadığını fark ederek kendine içinden küfürler savurdu. Gerçi ayakları bağlıyken bıçağın üzerine şimdiki gibi rahatça kendini bırakamayabilirdi ve kırık kolu ona avantaj sağlamıyordu. Yine de fazla temkinli davranmış, çok uğramış ve fazlasıyla vakit kaybetmişti. Kendine tekrâr küfürler etti.
Yüzülmüş bileklerini ovuşturup ayağa kalktı. Bıçağı sağlam eline almayı unutmadı. Kırık kolu rezil durumdaydı ama sızlanacak konumda değildi. Kulağına ayak sesleri geliyordu. Senkronize olmuş birden fazla adım sesi göğsünde çınladı. Kalbi dışarı fırlayacakmış misali atıyordu.
Youngjae titreyen çenesini durdurup, derin bir nefes alarak gardını takındı. Korkuyordu ama savaşacaktı. Kendini savunmak için bıçağı hazırladığı sırada odanın aydınlatılmayan köşesinde bir kapı açıldı ve bir el fenerinden yayılan beyaz ışık Jackson ve Bambam'in yüzünü aydınlattı.
Youngjae rahatlayarak bıçağını indirdi.

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin