• XIX •

299 41 43
                                    


Bitter Cold Purple•





Youngjae bütün gün Lucas'a evle, çalışanlarla, SDS'le ve Phill'le alakalı sorular sorup durdu. Lucas ise bildiği kadarıyla bütün soruları cevaplandırmaya çalıştı. Youngjae'in biraz yaşam belirtisi gösteriyor oluşuna sevinmişti. Ailesini son bir kez görecek olmanın ağırlığını bir kaç dakika da olsa aklından uzaklaştırmış olmayı umuyordu.

◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐

Gece yarısından 30 dakika önce; zırhlı, simsiyah bir spor arabada hava gergin ve ağırdı. Direksiyonda Jaebum, yanında Bambam; arkada Jackson ve  Youngjae vardı. Youngjae'in üzerinden yükselen melankoli bulutu herkesi sus pus etmişti, bir an önce bu işi bitirmek istiyorlardı.  Jinyoung, Mark ve Yugyeom onları motorla takip edeceklerdi. Riskli bir işe kalkıştıklarının farkındaydılar, bu yüzden oldukça temkinli davranıyorlardı. Her biri silahlıydı ve simsiyah giyinmişlerdi. Youngjae çelik yeleğin verdiği hissiyattan nefret etmişti. Fakat bunun her ihtimale karşı bir önlem olduğunun farkındaydı. Tamamen hazırlardı. Harekete geçerek merkezi üssü terk ettiler.

Jaebum " Yol planını göster Phill." diye bir emir verdi arabaya. 

Phill'in sesi arabayı doldurdu ve Jaebum'un önüne holo plan çıkıverdi. Herhangi görünen bir tehdit yoktu. Jackson'ın saat gibi taktığı ufak veri tabletinden Jinyoung'ın sesi duyuldu.

" Tehdit teşkil eden araç yok."

Jackson veri tabletine dokunarak cevap verdi. " Anlaşıldı."

Youngjae hem acıyla kavruluyor hem de neler olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Her zaman çok meraklı olmuştu. Fakat yine de yaşadığı acı merakını gölgeliyordu. Son bir kez, diye düşündü. Son kez...

" Varış noktasına 4 dakika. " dedi Phill.

Jaebum sinirlenmiş gibi bir anda gaza basınca Phill tekrar konuştu. " Varış noktasına 1,5 dakika." 

Ve bir buçuk dakika sonra siyah camlarla kaplı uzunca bir binanın önünde durmuşlardı. Bir saniye gecikmeyle Mark, Yugyeom ve Jinyoung da gelmişlerdi. 

" Dışarısı temiz." dedi Mark veri tabletinden. 

Arabadakiler çıktı. Hepsi birden Youngjae'in etrafını çevirerek kapıya kadar ulaşmasını sağladılar. Oldukça gerginlerdi. Youngjae korkuyordu ama yüzü öyle ifadesiz ve beyazdı ki bir ölüden farksız görünüyordu. İçeri girdiklerinde basit ama karanlık görünümlü bir hastanedeydiler. Koridorlardan geçerek, katlar çıktılar. Hastane tamamiyle boştu. Yalnızca, muhtemelen SDS'e çalışan,  bir kaç hemşir giyimli adam vardı ve onlara eşlik ediyorlardı. Fayans koridorlarda ritmik ve gergin adımların sesi yankılanıyordu. Kapıda dört korumanın dikildiği bir hasta odasının önünde durdular. İçeri yalnızca Youngjae ve Jaebum girerken, Jinyoung ve Yugyeom dışında diğerleri binanın çeşitli yerlerine dağıldılar. O ikisi kapının önünde, diğer korumalarla birlikte bekleyeceklerdi.

Youngjae odaya adımı atar atmaz, ona bakan tanıdık gözlerden savrulan onca duyguyla sarsıldı.
Boğazı kupkuru oldu ve canı yandı.
Gözleri istemsizce dolmuştu, artık bu kontrolü dışında olan bir şeydi. Park Zee ise ondan farksız görünüyordu. Orta yaşlı ve fit bir adamdı. Bir zamanlar Bay Choi'nin tek dostuydu. Şimdiyse şirketlerinin bütün hisselerini devralacak olan son aile dostu... 

" Zee Amca!" dedi Youngjae acıyla.

" Ah oğlum, oğlum... Neler oldu böyle?"

Youngjae'in ufak bir çocuk gibi kucağına sindiği Park Zee, onun saçlarını okşadı.
Park Zee ona oğlum dedikçe Youngjae daha da çok ağlıyordu. Biraz sonra göreceği babasının cesedinin ona böyle "oğlum" diyemeyeceğini bilerek...

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin