• LXI •

131 15 74
                                    

• Games •

ⓙⓐⓔⓑⓤⓜ

Eğlence bittiği sırada Phill seslendi.

"Bir mesajınız var Jaebum, acil durum."

Üzerinde veri tableti bulunmayan Jaebum bu ikazla irkilerek, herhangi bir soru sormadan arenadan dışarı fırladı. Ardında bıraktığı şaşkın bakışları umursayacak durumda değildi.

Jaebum yukarı çıkar çıkmaz hızla çalışma odasına girdi ve tabletini açtı, Jaeyan tarafından gelen mesajı gördüğünde keyifli tavrından eser yoktu.

◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐†◑†◐

On beş dakika sonra bütün Günahlar, ve bir de Youngjae, yemek odasının büyük masasının etrafını çevrelemiş bir halde Jaebum'un gergin dudaklarından dışarı salacağı baklayı bekliyorlardı.

Youngjae, Jaebum'un elmacık kemiklerinin kıvrımından yoksun duruşunu, dudaklarının aşağı düşmüş köşelerini ve gözlerinin altından çok sarı çeliğe benzeyen bakışını kısa bir süre içinde çok iyi tanımıştı. Bu Jaebum'un "iş" ifadesiydi ve ne zaman ciddi bir şeylerden bahsedecek olsa bu demirden maskeyi kuşanıyordu. Söyleyeceği her neyse pek de hoş olacağı beklenemezdi. Youngjae istemsizce kıyas etmeden duramadı. Şimdiki haline tezat; o gece havuzdaki gölgeli ve sımsıcak çehresinin hatırası zihnini ve tüm bedenini bir an için çalkaladı.

Jaebum tok sesini duyurduğunda, Youngjae ancak kendine gelebilmişti.

"Jaeyan aradı."

Bu isim odadaki herkesin iliklerine kadar işleyip her zerrelerini gerdi. Her biri kalas yutmuş misali dimdik ve kaskatı bir biçimde bu ismi takiben gelecek uğursuz haberleri bekliyordu.

Jaebum devam etti.
"Hediyemizi almış. Teşekkür etmek için buluşmak istiyor."

Mark yüzünü sıvazladı. Söz konusu hediyeden haberdardı ve bu iştahını kesecek kadar midesini bulandırıyordu. Boğazına kadar öfke doluydu. Sanki onu kurtarmak zorundaymış da bunda başarısız olmuş, ve başarısız olmaya devam edecekmiş gibi hissediyordu. Sanki "paket, şey, hediye, fahişe" diye söz edilen et parçası ondan çok ötede biri değilmiş gibi her seferinde bu hitaplara alınıyordu. Canı sıkkındı, midesi ağrıyordu ve susuz kalmış gibiydi. Bir şeyleri yanlış yaptığını seziyordu, bir şeyleri geri dönülmez biçimde tahrib ettiğini. Suçlu hissediyordu, dışarda yağan yağmurdan ve esen rüzgardan her birinden ve her şeyden mesul hissediyordu.

Jaebum ise bombayı patlattıktan sonra lafı ağzında gevelemeden direkt plana geçti.

"Taehyung'a karşılık köstebeklerin tam listesini talep edeceğiz, Taehyung'ın bize verdiklerinden bahsetmeyeceğiz ki sahiden konuşmadığını düşünsün. Taehyung'ın onun için değerini yitimediğinden emin olmamız gerek. Bu sayede onu oltaya getireceğiz. Ana fikir bundan çok daha büyük olsa da."

"Neden oracıkta kafasına bir kurşun sıkmıyoruz ki?" diye sordu Yugyeom oldukça kısık ancak zehirli bir ses tonuyla.

"İş oraya gelirse değil bir, bin kurşun dahi sıkarız. Ancak şimdiki işimiz diplomatlığı gerektiriyor. Önce içimize sızmış olan hastalığı temizleyeceğiz. Yılanı kuyruğundan yakalamadan başından edemeyiz." diye yanıtladı Jaebum.

Ardından ekledi.

"Bunu bir çeşit politik uzlaşma olarak düşünün. Aslında uzlaşılmayacak, ateşkesvari bir şeyin etrafında dönülüp durulacak ve sıcak patates kimde kalırsa onun elleri yanacak."

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin