• XIV •

330 40 34
                                    

• Golden Eyes and
Midnight Tears •

ⓨⓞⓤⓝⓖⓙⓐⓔ


Yemek salonunda bütün kontrolünü yirirdiği günün gecesiydi. Youngjae bütün gün yatakdan çıkmamış, yemek yememişti. Onu rahat bırakmış, herhangi bir şey yapmaya zorlamamışlardı. Kendini nasıl toparlayacağını bilemiyordu. Başını yorganın altından çıkardığı an gözyaşları yeniden yüzüne dökülüyordu. Darmadağındı. Öyle yorgun hissediyordu ki sanki her kemiği teker teker kırılmıştı. Utanıyor, olanları düşünmek istemiyordu. SDS' ya da her neyse, bu ekip ailesini öldürmemiş olabilirdi fakat bir şekilde ölmelerine neden olmuşlardı. Youngjae suçlayacak birilerini bulmak için kendini parçalıyordu. Bütün suçu Jaebum'un aptal ekibine ve aptal Jaebum'a atmak istiyordu. O gece kendine sürekli bunu söyledi: Onların suçuydu. Annesinin, babasının, abisinin, kız kardeşinin ölü olmasının nedeni onlardı.

Fakat ne kadar ısrar ederse etsin, kendini ikna etmeye ne kadar çabalarsa çabalasın bütün suçu onlara yükleyemiyordu. Buna sebep olan biri varsa, diye düşünüyordu, o da benim; o kadar acizdim ki onları kurtaramadım.

Bütün gece, kendini yiyip bitirdi. Acı dinmiyordu. Dinmeyecekti. Böyle yattığı sürece, sanki ızdırabı iliklerine daha fazla nüksediyordu. Youngjae yatağından fırladı. Saatlerdir hareketsiz duran kasları, isyan edercesine kasıldılar. Hafif bir iniltiyle fiziksel acısını savuşturmaya çalıştı. Hâlâ sabah giydiği kıyafetlerle duruyordu. En azından pantolon rahatsız değildi. Olsa bile, bu en son umursayacağı şey olurdu.
Yavaş adımlarla pencereye ilerleyip açmaya çalıştı. Biraz hava almalıydı. Üzerinde uyguladığı güce rağmen, pencere açılmayı reddetti. Kilitlemiş olmalılardı. Youngjae yeniden bir tutsak gibi hissetti.  Lucas'ın onu odaya kitlediği geceyi sanki yeniden yaşıyordu. Midesi bulandı.

Lucas'ı bu gece başına dikmemişlerdi. Fakat Youngjae, onun kapının önünde olduğundan emindi. Yine de yatağa geri dönmedi. Biraz hava almak istediğini söylerdi. Lucas'ın itiraz edeceğini sanmıyordu. Kurumuş gözyaşları yüzünden gergin olan yüzünü eliyle sıvazladı. Gözü şaşırtıcı bir şekilde artık o kadar acımıyordu. O merhem oldukça işe yaramıştı. Youngjae cesaretini toplayarak derin bir nefes aldı. Elinden geldiğince yavaş bir şekilde kapıyı açtı. Kısa süreli bir hayrete düştü. Lucas ya da başka herhangi biri yoktu. Youngjae tuttuğu nefesini dışarı verdi. Odadan çıkıp kapıyı ardından kapadı. Bu evde, bu devasa, ürkütücü ve profesyonel katillerle dolu evde, öyle aval aval dolanmanın pek de akıllıca olmayacağının farkındaydı. Fakat gecenin bu saatinde, onu yürüyüşe çıkaracak birini bulmak da mantıklı değildi. Ya da kimden izin alacaktı? Biri dışarı çıkana dek kapıları tek tek çalıp ona eşlik edecek birini mi bulacaktı? Jaebum'un nerede olduğunu bilseydi, ona gidebilirdi. Ondan yardım isteyebilirdi fakat hangi odada kaldığı tamamiyle meçhulken bu imkansızdı. Ayrıca yalnız olma düşüncesi daha cazipti. Üstelik, yakasına sarıldıktan sonra Jaebum'un yüzüne rahatça bakabileceğinden zerre emin değildi.


Yumuşak adımlarla, neredeyse hiç ses çıkarmadan bir kaç adım attı. Neyse ki zifiri karanlık değildi. Uzun koridorda, duvara monteli  sarı ve cılız bir ışık vardı. Gece lambasına benziyordu fakat çok daha şıktı. Youngjae koridorda biraz daha ilerledi. Kaldığı odanın bir kaç metre ötesindeki odanın kapısının önünde durdu. Acaba burası kimin odasıydı? Büyük ihtimalle Lucas'ındır, diye düşündü. Ona göz kulak olması için uzaklaşmasına izin vereceklerini sanmıyordu. Youngjae bebek adımlarıyla kapının önünden geçti. Ardında kalan odadan ufak bir tıkırtı sesi geldiğinde, Youngjae nefesini tuttu. Adımlarını hızlandırarak merdivenlere ulaştığı sırada kapı açıldı.

Seven Deadly Sin' • got7 *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin