11.Bölüm

12.8K 853 308
                                    


Dört ay sonra

Neredeyse üç buçuk ay olmuştu. Sadece Açelya ile iletişime geçiyordum. Türkiye de farklı farklı illere gittim her yerde de beni buldular. Geçen seferlerde olduğu gibi... Açelya'ya söylememin nedeni benim nerede olduğumu büyü yoluyla saklayabilir ve kimseye söylemezdi bu şekilde Oğuz 'da öğrenmemiş olurdu. Arada zihnime giriyordu ama ona cevap vermiyordum.

Yine bir öğleden sonra küçük bir kafeterya da yemek yerken izlendiğimi hissettim. Ve bunu tecrübe ettiğimden dolayı yine beni bulduklarını anladım.

Gün boyunca izlendiğimi hissediyordum ama bir türlü nerede olduğunu göremiyordum.

Gece ıssız bir sokaktan geçerken bu sefer yine aynı hissi hissettim. Bu sefer doğru anı kollayıp hızla arkamı dönmeye hazırlanıyorken. Bir binanın yanından geçerken bir el belimden ve ağzımı da kapatarak beni kendine doğru çekti. Ona ilk buz gücümü kullandım ama işe yaramadı. Daha sonra ateşi kullandım. Ama o da işe yaramadı. Nefes alamaması için etrafındaki hava hücrelerinde ondan uzaklaştırdım ama tahmin edin ne oldu? Bu da işe yaramadı. Artık dayanamamış olacak ki konuştu.

"Sessiz ol prenses. Senin peşindeki adamdan saklanıyoruz." dedi fısıltıyla. Kim olduğunu anladım. Bu kişi uzun zamandır atmayan kalbimi attıran kişiydi. Bu Oğuz'du.

Hızla arkamı döndüm. Ama dönerken ayağım kaydı ve beni belimden yakaladı. Yüzlerimiz çok yakındı. Bana çapkınca gülümsedi. Bende ona gözlerimi kısarak baktım. Tam beni öpecekken aramıza havadan bir kalkan koydum ve yüzü pat diye oraya çarptı. Buda beni güldürdü tabi. Daha sonra toparlandım ve yüzüne bir tokat attım.

"Sen nasıl beni takip edersin!" diyerek ona kızdım. Oda yüzünü tutup gülümsedi.

"Bu sinirli halini bile özlemişim."

"Arsız." dedim ve ondan uzaklaştım.

"Nereye?" diye bağırdı arkamdan.

"Senden uzak neresi olursa." dedim ona sinirle. Koşarak geldiğini duydum. Beni kolumdan tutarak kendine çevirdi.

"Bence bize bu kadar zaman yeter."

"Bence hiçte yeterli değil." dedim ve onu itip ilerlemeye devam ettim.

Bu sefer yine kolumdan tuttu ama bu sefer beni yanımızdaki binaya yasladı. Bu sefer bana daha da yakındı.

"Sende beni özlemedin mi?" dedi erkeksi bir sesle.

"Özlemedim." dedim. Ne demiştim? Bu dediğim tamamıyla yalandı. O olduğunu daha benim ağzımı kapattığında anlamıştım. Kokusundan, lavanta kokuyordu.

Bu dediğime şaşırdığı için bir anlık boşluğuyla onu ittim. Bu sefer tekrar gelip kolumdan tuttu bu sefer bariz öfkeliydi.

"Sen ne sanıyorsun sadece sen mi üzüldün? Sen beni unutmuştun ya! Ve ben sadece seni uzaktan izliyordum. Yanına dahi yaklaşamıyordum. Sadece sen mi üzüldün!? Birde bana senden iki yıl boyunca uzak kalmamı istedin. Sen her seferde arkadaşım arkadaşım derken ne kadar üzüldüm biliyor musun?! " dedi. Bu sırada tüm filmlerdeki klişe gibi yağmur bardak değil sülahiden boşalır gibi yağıyordu. Bir kaç dakikada içinde tamamen ıslanmıştım.

O bana sinirli bir şekilde bakarken fazla ileri gittiğimi ve bencilce davrandığımı fark ettim. Çünkü Oğuz bana ciddi anlamda hiç böyle öfkelenmemişti. Ben cevap vermeyince tam kolumu bırakmış gidecekken. O sırada hiç düşünmediğim ve normal bir zamanda asla cesaret edemeyeceğim bir şey yaptım.

Element KrallığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin