Oğuz önden evden çıkmıştı. Bizde arkasından ayakkabılarımızı giydik ve çıktık. Aşağıda siyah bir ufak minibüs duruyordu. Oğuz'un yanında bir erkekle konuşuyordu. Kim olduğunu tanımıyordum. Oğuz bizi görünce gülümsemesi ile bizi tanıştırmak adına konuşmaya başladı.
"Bu Cem. Bizi geçide kadar götürecek kendisi Taranya adına çalışan bir ajan." Uzattığı eli sıktım.
"Tanıştıma memnun oldum."
"Bende majestreleri."
Ardından vakit kaybetmeden yola koyulduk. İlk başta sessiz giden yolculuk daha sonra olasılık ve olanlardan dolayı hayli hareketli hal almaya başlamıştı. Benim elim evden çıkmadan önce taktığım aile kolyemdeydi. İçinde bir tarafında annem ve babamın resmi vardı. Kolyeyi ters tuttuğunda ise benim, abimin ve ablamın resimleri bulunuyordu. İki resimde birbirinden karışmaksızın ayrılıyorudu. Bu kolyeler kraliyettin tüm biraylerinde vardı. Tabii annem ve babamınkiler gelenekler doğrultusunda mezarlarının üzerinde külleri kalana kadar yakıldılar ve üzerlerine su döküldü.
Aslında bu ve benzeri geleneklerin hep saçma olduğunu ve bize bir şey getiremeyeceğin düşünmüşümdür. Küçüklüğümden beri krallığın ileri gelen hocalarından ders aldım ve bu konuyu açtığımda onlarda aynı fikirde olurlardı. Ama gelenek olduğu için atalarımıza uymamız gerektiğini aksi takdirde geçmişi olmayan bir milletin geleceğinin de olamayacağı görüşünü desteklerlerdi.
Bu saçma düşünceler ile gözlerimi planın olasılıkları üzerine tartışan ikiliye çevirdim.
"Oğuz eğer oradan çıkarsak açık hedef oluruz. Şuan en mantıklısı orman."
"Yanlız ormana da daha fazla gözcü dikmiş olabilirler sivri zeka. Ama gölette yapının arkasından dolanırsak-" gözlerim bir yere kitlenmiş bir halde Oğuz'un sözünü kestim.
"Bence iki türlüde riskler oldukça fazla. Ama ikisinin de avantajları var. Bence yapının yakın bir bölümüne kadar su yolunu kullanalım daha sonra da ormanın içinden devam ederiz." Bu seferde bunun avantaj ve dezavantajlarını konuşmaya başladılar.
🔹🔹🔹
Hava kararmaya başlıyordu. Gün batımının turuncu ışığı yüzüme vuruyordu. Kafamı yasladım ve yolu izlemeye başladım. Bir anda kucağımda hareketsiz duran ellerime başka eller dokunmuştu. Kafamı çevirdiğimde Oğuz'u gördüm. Karşımda ise Açelya vardı ama gözleri kapalıydı ve düzenli bir şekilde nefes alıyordu. Uyuyordu sanırım. Bakışlarımı tekrar Oğuz'a yönelttim.
Aklıma ailem gelince yine gözlerim doldu. Daha gözümdeki damla aşağıya düşmeden beni kendine doğru çekti ve başımı göğsüne yasladı. Bende göz yaşlarımı tutmak yerine serbest bıraktım. Ses çıkartmamaya çalışıyordum bunun için sadece sarsılmam benim ağladığımı belli ediyordu.
Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ama nihayet son bulmuştu göz yaşlarım. Oğuz saçımı okşamaya devam ediyordu. Onun yanımda olması beni rahatlatıyordu. Ama onu da kaybetmekten öylesine korkuyordum ki...
'Ben seni asla bırakmam güzelim. Merak etme. Her zaman yanındayım.'
'Ya sende mahsur olur veya... Öbür dünyaya gidersen. O zaman ne yaparım ben.'
'Eger bana söz verirsen bende sana söz veririm. Eğer kendine dikkat edeceğini ve ölmene izin vermez isen bende sana kendime dikkat edeceğim hakkında söz veririm.'
'Söz.'
'Söz. Seni seviyorum Prensesim.' hafifçe kıkırdadım.
'Perenseslerden nefret ederim. Ayrıca pembeden nefret ederim.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Element Krallığı
Science Fiction81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz... Normal bir kız olduğunu düşünen Gece'nin macerasına kulak vermeye ne dersiniz? Kapak tasarımı: @...