Tedirginde olsa ileriye bir adım attım. Görmeliydim kendi gözlerimle. Sonuçta o hala Oğuz'du. Evet hain gibi davranmıştı, belki de bir haindi... Hayır hayır değildi. Olamazdı! Sonuçta çocukluktan beri tanıyordum onu. Böyle bir şey yapmazdı. Bir kere mührümüz vardı, değil mi? Mühür gerçek ve önemli bir şeydi sonuçta.
Evet evet Oğuz hain falan değildi. Uyandığında mührüm eskisi gibi olacaktı. Tıpkı Oğuz gibi.
Sonunda camlarla kaplı yoğun bakım ünitesine gelmiştim. Makinaya bağlı öylece yatıyordu. Ekstra olarak odanın içi büyü ile de korunmuş ve iyileştirme büyüleri yapılmıştı.
Gözlerim tekrar dolmuş ve Oğuz'u göremez olmuştum. Öylece akıyordu göz yaşlarım. Hızlıca sildim elimin tersi ile. Bir elim camda ona dokunmayı arzuluyordu. Uyanması gerekiyordu, gözlerini açması ve kendine gelmesi, beni görmesi gerekiyordu.
Ama hala yatmaya devam etti. Camdaki elimi yumruk yaptım ve hırsla vurdum cama. Belki ses yaparsam uyanırdı.
"Hadi uyan artık, açsana gözünü, hadi!" Aptal gibi davranıyordum. Gözümden bir damla yaş düştü tekrardan. Hiç bir etkisi olmayacaktı bunun. Bir süre daha orada kaldım. Mührüme dokundum, hala soğuktu. Basit bir dövmeden farksızdı.
Ne kadar orada bekledim bilmiyorum ama Açelya omzuma dokunduğunda gitmem gerektiğini anlamıştım.
Dışarı çıktığımda abim oradaydı. Yanına geldiğimde hızlıca sarılmıştı bana. O an bacaklarımın da kendini taşımaya gücü olmadığı hissettim. Abime sarıldığımda ağlamam daha güçlü olmuştu.
Son zamanlarda ne çok ağlıyordum, kalbim parçalanacak gibi hissediyordum. Böyle bir şey miydi mühür sahibi olmak? Ben sadece güzel ve aşık olma kısmını görmüştüm bu kısmı hiç yaşamamıştım ki. Yaşayan birine bile tanık olmamıştım.
Etrafımda dolanıyordu herkes. Bana yemek yediriyorlar, sohbet ediyorlar, aktive yaptırıyorlardı. Sonra nasıl hissettiğimi soruyorlardı. Zaman öyle hızlı geçiyordu ki anlayamıyordum bile. Yaptığım onca şeyi yaparken sadece bedenim yapmış gibiydi. Cidden yaşadığımı hissedemiyordum.
Böyle bir şeydi demek o romanlarda anlatılanlar: Yaşarken ölmek.
2 hafta geçmişti sanırım üstünden. Zaman kavramım tam yerinde değildi. Günleri karıştırıyordum sürekli.
Yatağımda öylece otururken kapı çaldı ve sonra yavaşça açıldı. Bakmama gerek yoktu bu saatlerde hep Açelya gelirdi. Ya beni yemek yemek için bahçeye çıkarır ya da direk yemeği odama getirirdi.
Camdan içeriye güneş doluyordu. Hava güzel olmalıydı. Bahçeye inmemi isteyecekti.
"Hadi çabuk kalk! Yemek zamanı geldi. Hava çok güzel dışarıdaki masayı hazırlattım" yavaşça dizlerime yasladığım kafamı ona çevirdim. Beni iyi hissettirmek için çok çabalıyordu. Boş olsa da bir gülümseme yapmaya çalıştım.
"Peki." hızlıca içeri girip dolabımı açmıştı.
"Ama hayır bu kıyafetle saray içinde dolanamazsın."
Huysuzca mırıldandım.
"Dünyada pijama ile bakkala bile gidebilirdim."
"Üzgünüm majesteleri fakat dünyada değil evinizdesiniz." göz devirirken benim için çıkardığı giysiyi giyinmeye başladım.
"Kahvaltıdan sonra da biraz yürüyüş veya belki egzersiz yaparız diye düşündüm." hızlı hızlı konuşmaya ve günün programını anlatmaya devam ediyordu. Yetişemiyordum bile anlattıklarına sadece onaylıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Element Krallığı
Science Fiction81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz... Normal bir kız olduğunu düşünen Gece'nin macerasına kulak vermeye ne dersiniz? Kapak tasarımı: @...