Deli'den (Çise'den)
Önümdeki fizik sorusuna kaşlarım çatık bir şekilde bakarken şakaklarımı ovuşturdum. Birbirinin üstüne koyup ittirdikleri kutular artık kabuslarıma girmeye başlayacaktı.
Sıkkın bir nefes verdikten sonra mor uçlu kalemimi kitabımın arasına koyup ayaklandım. Öğle arasıydı, yemeğimi hızlıca yiyip sınıfa gelmiştim. Gökay bu duruma sızlanmış ama sınavları önemsediğimi bildiği için "Aynı okuldayız ama seni özlüyorum." diye homurdanmaktan başka bir şey yapmamıştı.
Gökay'ın o hali gözlerimin önüne gelince gülümsedim. Çok tatlı gözükmüştü ve o an aklım sınıfa gitmekte olduğu için pek tepki verememiştim. Şimdi gidip çillerine birazcık dokunsam, parmaklarıyla oynasam ve elinin üzerine bir şeyler çizsem ne olurdu?
Bu düşüncelerle tenha ve sessiz olan üst kata çıktım. Adımlarım Gökay'ın sınıfına yöneldi, son günlerde aşinası olduğum kapıyı açtığımda koridorun aksine bir gürültü karşıladı beni. Birkaç kişinin bakışları bana döndü, sıralarında oturanlar başlarını kaldırıp baktılar ama ben olduğumu görünce kulaklıklarını çıkarmaya bile tenezzül etmeden tekrar eski pozisyonlarına döndüler. Bu durum beni mutlu etti çünkü artık sınıflarına gelmeme alışmışlardı, şaşırmıyorlardı bile.
Mavilerimi sınıfta gezdirdim. Beni görünce gülümseyen bir çift ela göz aradım ama yoktu. Onun yerine duvarın köşesine sinmiş, önündeki her neyse ona bir şeyler karalayan Levent vardı. Gökay'ın yokluğuyla bozulan keyfimi unuttum, gülümsedim. Son zamanlarda Levent'le fazla konuşamamıştım ve bunun eksikliğini hissediyordum.
"Ben geldim!"
Neşeli sesimle başını kaldırdı. "Hoş geldin bacım." gibi bir şey söyleyip elini göğsüne koymasını bekledim ama yapmadı. Sakin bir şekilde "Hoş geldin." dedi. Kaşlarımı çatıp yanındaki sıranın sandalyesini çektim ve hemen çöreklendim.
"Levent, ne oldu?"
Gülümsedi. Saçlarımı hafifçe karıştırdı. "Bir şey yok civciv."
Dediğine aldırmadım. Saçlarımı düzeltirken "Bir şey var." dedim gözlerimi yüzünden ayırmadan. Morali bariz bir şekilde bozuktu. Her zaman şekil verdiği siyah saçları bugün alnına düşüyordu, dağınıktı.
Bir cevap almadan pes etmeyeceğimi anladı. "Ailemle tartıştık biraz." dedikten sonra beni görünce bıraktığı kurşun kalemini aldı, defterini sayfasını rastgele boyamaya başladı. Diğer eli cebindeydi, sırtını oturağın arka kısmına yaslamıştı ama dik bir şekilde oturmuyordu. Aşağı kaymıştı.
"Daha doğrusu babamla." diye devam etti. Derin, öfkeli bir nefes aldıktan sonra "Onu anlayamıyorum." dedi hızla. "İyiliğimi düşündüğünü söylüyor ama ben öyle olduğunu hissedemiyorum."
Öfkesinin arkasına gizlediği hüznü, sitemi görünce ben de üzüldüm. Onun bana nasıl teselli verdiğini hatırladım. Hiçbir şey demeden sarılmış, bir süre öyle durduktan sonra konuşmuştu ve bana cidden iyi gelmişti. Ben de öyle yaptım. Ona hafifçe sarıldım.
İlk başta dokunuşumu beklemiyor olmalı ki afalladı. Daha sonraysa o da bana sarıldı. Levent çocuk gibi bir insandı. Komikti, eğlenceliydi ve sürekli şakalar yapıyordu. Bir de çoğu insana göstermediği, güleç yüzünün arkasına gizlediği tarafı vardı: iyi kalpli, düşünceli, hassas, kırılgan...
"Babanın ne dediğini bilmiyorum." diye mırıldandım. Yanlış bir şey söylemekten, onu daha fazla üzmekten korkuyordum ama sessiz kalmak, onu kafasındaki düşüncelerle baş başa bırakmak da istemiyordum. Sırtını sıvazlarken devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şoför | Yarı Texting
ChickLitBir lise öğrencisi onu maniküre götürmek için geç kalan şoförüne yazdığını zannederken başka bir lise öğrencisine yazarsa ne olur? Şoför | Yazıyor... Şoför: Levent sen misin? Şoför: Şaka mı yapmaya çalışıyorsun? Şoför: Bu yüzden mi tuvalete gittin? ...