Şoför'den
Tam altı saat olmuştu.
İyi bir haber beklediğimiz ama hiçbir doktorun, hemşirenin çıkıp bir şey söylemediği altı saat.
Kafayı yiyecekmiş gibi hissettiğim, konuşmadığım, konuşulanları da doğru düzgün anlamadığım altı saat.
Hiperaktif sarışınımın uyuduğu zamanlar hariç ilk kez bu kadar sessiz kaldığı altı saat.
Elimle yüzümü sıvazladım, parmaklarım kısa bir süre şakaklarımda oyalandı. Çise'nin akrabaları gelmişti, koridor kalabalıktı ve hiç kimseye kafamı kaldırıp bakmasam da seslerini duyuyordum, kafamdaki uğultu da her cümleyle biraz daha artıyordu. Sesi, hastanenin parlak beyaz ışıklarını, hemşirelerin ayak seslerini kaldıramıyordum.
Annem ve babam da buradaydı. Onlara kim haber vermişti bilmiyordum. Ben olmadığım kesindi. Onları aramak bir yana, telefonumun nerede olduğundan bile haberim yoktu. Koridora girdiğimde oturduğum yerden bir kez dahi kalkmamıştım çünkü gücüm yoktu. Dizlerim beni taşımazdı, hissediyordum.
Annem sırtımı sıvazladı. Saatlerdir yaptığı gibi "Dışarı çıkıp hava alalım mı anneciğim?" diye sorduğunda kafamı kaldırmadım. Hava almak hiçbir işe yaramayacaktı. Doğru düzgün nefes alamamaya devam edecektim. Buna çözüm olabilecek tek şey Çise'ydi; onun rahatça nefes alması, mavi gözlerini açıp bana bakması, gülmesi, "Şoför Beyciğim..." diye nazlanmasıydı.
Saatlerdir hiç kurumayan yanaklarım bir kez daha ıslandı. Sesli bir şekilde ağlamamak için yutkunmaya çalıştım. Bir kez yetmedi, birkaç kez yutkundum. Yine titremeye başladıklarında ellerimi yumruk yaptım.
Yıllar gibi gelen birkaç dakikayı daha geçirdikten sonra saatlerdir beklediğimiz o sensörlü kapının açılma sesini duyduk. Başımı kendimden beklemeyeceğim bir hızla kaldırdım. Maskesini çıkarmak için uğraşan doktoru gördüğümdeyse ayağa fırladım. Herkes benim gibi yaptığı için doktorun önünü sarmamız sadece bir iki saniye sürmüştü.
"Kızım..." dedi Vural amca kesik bir nefesle. Ayakta durmaya çalışıyordu ama onun da omuzları çökmüştü. "Kızım nasıl?"
Doktor derin bir nefes aldı. Kalbim korkuyla çarparken yüzümdeki kaslar gerildi. Hemen yanımda duran babama tutundum ayakta kalmaya devam edebilmek için.
İyi bir cevap vermeliydi. Normal odaya alacağız, demeliydi. Birkaç saate uyanır ama hastayı çok yormayın, demeliydi.
Niye demiyordu?
Niye kelimelerini seçmeye çalışıyordu?
"Ne oldu Çise'ye? Neden cevap vermiyorsunuz?" diye sordum. Saatlerden beri ilk kez konuşmuştum çünkü dayanamıyordum. Bu bekleyiş beni öldürecekti. İyi olduğunu duymaya ihtiyacım vardı. Doktor bizi neden bekletiyordu? Halimizi görmüyor muydu? Şu an beni ayakta tutan tek şey vereceği cevaba olan umudumdu, anlamıyor muydu?
Adam dudaklarını ıslattı. "Öncelikle..." dedi sıkıntılı bir şekilde. "Küçük yaralanmalarından bahsetmek istiyorum."
Duraksadık. Yaralanma derken neyi kastediyordu? Çise'nin hastalığını öğrenince ameliyatın direkt olarak onunla alakalı olduğunu düşünmüştüm. Öyle değil miydi? Benim güzelliğime ne olmuştu? Sadece birkaç saatte nasıl bu hale gelmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şoför | Yarı Texting
ChickLitBir lise öğrencisi onu maniküre götürmek için geç kalan şoförüne yazdığını zannederken başka bir lise öğrencisine yazarsa ne olur? Şoför | Yazıyor... Şoför: Levent sen misin? Şoför: Şaka mı yapmaya çalışıyorsun? Şoför: Bu yüzden mi tuvalete gittin? ...