BÖLÜMÜN BAŞI AYNI AMA SONUNA 2000'DEN FAZLA KELIMELİK BİR YER EKLEDİM, OKUMAYI UNUTMAYINN
Deli'den (Çise'den)
Giray amca son kez kontrollerimi yaptığında bitkince yüzüne bakıyordum. Ameliyatından çıkar çıkmaz haberimi duymuş ve yanıma gelmişti. Nesli teyzenin verdiği ilaçlara ve yaptığı testlere bakmıştı sonra. Anne babamın yanımda olmadığı bu anlarda yanıma gelen Nesli teyze ve Giray amca düşündüklerinden bile çok daha fazla önemlilerdi gözümde.
Annemle babam bugün yurt dışına çıkmışlardı. On dört saatlik bir uçak yolculuğu yaşayacakları için onları arasak bile açamayacaklarını biliyorduk. En erken gece yarısı konuşabileceğimiz uçak bulmaları ve geriye dönüşleri düşünüldüğünde ancak yarın akşama doğru burada olurlardı.
Gitmeden önce bana ne olacağını hissetmiş gibi huzursuzlanmışlar, giderlerse kazanacakları parayı umursamamışlardı. Eğer ben saatlerce dil döküp iyi olduğumu, sırf ben hastayım diye bir şeylerden vazgeçmemeleri gerektiğini söylemeseydim gitmeyeceklerdi.
"Sana daha fazla üzülmeyi yasaklıyorum, daha da beter üzülerek geliyorsun."
Giray amcanın sitemiyle düşüncelerimden sıyrılıp gözlerimi kaçırdım. Normalde olsa cevap verir, hatta şakalaşırdım ama şu an bunu yapabilecek halde değildim. Her şey çok kırıcı geliyordu, düşünmekten kafayı yemek üzereydim.
Dolan gözlerimi kırpıştırdım. "Çise..." dedi Giray amca hemen. "Yapma kızım. Şaka yapıyordum sadece. Sorun değil, hiçbir şey senden önemli değil. Sen bir gün içinde elli kez de gelsen hastaneye bir şey demem. Tabii, mümkünse ihtiyacın olmasın da."
Burnumu çekerken hafifçe gülümsedim. "Hah, şöyle!" dedi dudakları kıvrılırken. "Bu kasvetli hava bize hiç yakışmıyor. Dışarıdaki suratsızlar neyse de ben senin hep gülmene alışığım."
Bir şey demedim ama ağlamadım da. Bu benim için büyük bir başarıydı. Asrın bana yazdıktan sonraki her dakika ya uyumuş ya ağlamış ya da ağlamamak için çabalamıştım.
"İki üç gün hastanede kalsan çok iyi olur. Gözümüzün önünde olman lazım."
"Gökay sormaz mı niye diye?"
Mırıltıma karşılık gülümseyerek saçlarımı karıştırdı. Bana karşı hep böyle babacan bir tavrı vardı. Genellikle yetmiş yaşından fazla olan hastaları arasındaki nadir gençlerden biri olduğum içindi belki de.
"Ben hallederim onu. Tıp hakkında daha hiçbir şey bilmiyor zaten kerata."
İçim rahatlarken derin bir nefes aldım. "Ben çıkıyorum o zaman?" dedi Giray amca dosyasını masanın üzerinden alırken. "Sen kesin suratsızları yanında istiyorsundur şimdi."
İtiraz edemedim. Haklıydı. Ağlayıp onları bunalttığım, üzdüğüm gerçeği beni üzse de bencilliğime engel olamıyor; hepsini yanımda istiyordum. Belki de Asrın haklıydı. Gerçekten bir yüktüm.
Yaklaşık yarım dakika sonra hepsi içeri girdi. Uyuduğumdan beri onları görmemiştim çünkü gözlerimi açtığımda yanımda Giray amcadan ve birkaç asistan doktordan başka birisi yoktu ve şimdi yüzlerine bakınca anlıyordum ki Gökay ona anlattığım her şeyi anlatmıştı. Hem utandım hem de rahatladım. Aklıma gelmemeleri için çırpındığım mesajlar beni utandırmış, kimseye bir şey anlatmak zorunda olmamaksa rahatlatmıştı.
"Nasılsın civciv?" diye sordu Levent. Kendimi zorlayarak gülümsedim. "İyiyim." Sesim ağlamaktan kısılmıştı ve pürüzlüydü ama hiç kimse buna bir tepki vermedi. Sanırım bana her şey normalmiş gibi hissettirmeye çalışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şoför | Yarı Texting
ChickLitBir lise öğrencisi onu maniküre götürmek için geç kalan şoförüne yazdığını zannederken başka bir lise öğrencisine yazarsa ne olur? Şoför | Yazıyor... Şoför: Levent sen misin? Şoför: Şaka mı yapmaya çalışıyorsun? Şoför: Bu yüzden mi tuvalete gittin? ...