Canel'den
"Buyurun güzide hanımefendi."
Levent bir eliyle demir kapıyı tutup diğer eliyle geçmemi işaret ettiğinde gözlerimi devirerek güldüm.
Keman dersim az önce bitmişti, sokağın sonundaki taksi durağına gitmek için apartmandan çıkmıştık.
"Yine çok güzel çaldın bu arada."
Kaşlarımı kaldırdım. "Keman biliyormuş gibi konuşuyor bir de." diye dalga geçtiğimde hiç alınmadı, hatta sırıttı. Saçlarını serseri bir tavırla karıştırdıktan sonra konuştu. "Güzel çaldığını anlamak için keman çalmayı bilmeme gerek yok. Senin elinin değdiği her şey güzeldir zaten."
Bir şey demedim, yanağımı ısırıp gülüşümü bastırmaya çalıştım. Levent'ten hoşlanıp hoşlanmadığımı bilmiyordum ama içimdeki bu hisler ve kalbimdeki bu gıdıklanma boşuna olamazdı. Çise kalp hastalığını açıklama olayını atlattıktan sonra onunla konuşmalıydım, o bana yol gösterirdi.
"Babanla aranız nasıl?"
Ellerini ceplerine koydu, hafifçe gülümserken "İyi." dedi yavaşça. Sonra heyecanlı bir tavırla ekledi. "Eskiye dönüyormuşuz gibi hissediyorum."
Onun bu hali beni de gülümsetti. Babasına olan sevgisini ona en kızgın olduğu zamanlarda bile gözleriyle, mimikleriyle belli ediyordu. Sırf bu yüzden çok istiyordum babasıyla arasının düzelmesini.
"Vakit geçtikçe daha da iyi olursunuz."
Başını salladı. "Büyük ihtimalle öyle olur. Zaten şu an bile... Yani... Çabalıyor bayağı, bir şeyler alıp getiriyor falan." Omuz silkti. "Düzeltmeye çalışıyor."
Bir şey demedim. Sessizce birkaç adım daha attık. Saçlarım sert rüzgarla uçuştuğunda durdum. Bıkkın bir nefes alıp omzumdan düşen kemanımı düzelttim, bu sırada diğer elimle yüzüme gelen saçlarımı itelemeye çalışıyordum. Etrafı göremiyordum, bu yüzden Levent'in güldüğünü de görmedim ama sesini duydum. Sadece birkaç saniye geçmişti ki saçlarımda yumuşak dokunuşlar hissettim.
Saçlarımı itelemeye çalışan elimi indirdim, sabit bir şekilde durdum. Levent yavaşça, nazik tavırlarla saçlarımı düzeltti. Beni bunaltan asi tutamları geriye attı. Bunu yaparken gözlerime bakmasa da bakışları bendeydi ve gülümsüyordu. Beyaz teni sıcaktan dolayı hemen kızarmıştı. Kahverengi saçlarının çok az bir kısmı alnına geliyordu. Yüzünde küçük küçük, kahverengi benler vardı. Yakışıklıydı, ciddi anlamda.
Boyu benden uzun olduğu için burnum göğsüne denk geliyordu. Derin bir nefes aldım. Ferah, naneli kokusu burnuma doldu.
Beni rahatlatıyordu.
"Oldu."
Gülerek geri çekildi. Başını eğip koyu kahve gözlerini gözlerime diktiğinde birkaç saniyeliğine durdu. Muzip çıkarmaya çalıştığı heyecanlı sesiyle "Neden öyle bakıyorsun Canel?" diye sorduğunda omuz silktim, yürümeye tekrar başlarken cevapladım.
"Yakışıklısın. Kokun da güzel."
Çekinecek değildim. Yalan söylemiyordum, sevgilisi yoktu, sevdiği kişi de bendim. Çekinmemi gerektirecek hiçbir durum yoktu görünürde.
"Bu açık sözlülüğün bir gün kalbime indirecek."
Başını yere eğip beni takip eder, bir yandan da kaldırım taşlarının çizgilerine basmamaya çalışırken mırıldanmıştı. Gülümsedim. Levent ise bir iki saniye geçmeden yeniden durdu. Eli hafifçe dirseğimi kavradığında kaşlarımı kaldırıp ona döndüm, telaşlı duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şoför | Yarı Texting
ChickLitBir lise öğrencisi onu maniküre götürmek için geç kalan şoförüne yazdığını zannederken başka bir lise öğrencisine yazarsa ne olur? Şoför | Yazıyor... Şoför: Levent sen misin? Şoför: Şaka mı yapmaya çalışıyorsun? Şoför: Bu yüzden mi tuvalete gittin? ...