21

6K 330 7
                                    

Canel'den

Sırf başımı çarptım diye revire yollanıyordum. Üstüne üstlük tek başıma... Eğer fenalaşmamdan korkuyorlarsa yanımda birini daha göndermeliydiler ama hayır, bunu yapmamışlardı. "Hafif çarptım, sıraya vurdum sadece." gibi olan tüm itirazlarıma kulak tıkamışlardı. Mantıksızdı.

Dayanamayıp gözlerimi devirdim, revire girdim. Sadece hemşirenin olacağını ve kafama koymak için buz alıp çıkacağımı düşünüyordum ama duyduğum sesle yanıldığımı anladım.

"Canel? Sana ne oldu?"

Levent'e döndüm. Üzerinde şort ve basketbol forması vardı. Burun deliklerine sıkıştırdığı peçetelerle komik gözüküyordu.

Tatlı.

"Başımı çarptım."

Güleç ifadesi bunu dememle bozuldu, kaşlarını çatıp "İyi misin?" diye sorduğunda çöreklendiği sedyenin kenarına yerleşiyordum. "İyiyim, önemli değildi."

"Tamam o zaman."

Sırtını duvara yasladı. Birkaç saniye sessizce oturduk. "Sana ne oldu?" Sesim umursamaz ve ilgisizdi ama buna aldırmadı. "Burnuma top çarptı." Burnundaki peçeteleri gösterip sırıttı. "Formama kan bulaşmasın diye yaptım."

Gözlerimi devirdim ama gülmeden de edemedim.

"Tek derdin forman mı şu an?"

Ciddi bir ifadeyle başını salladı. "Evet."

Sedyenin yanına yerleştirilmiş mini buzdolabından buz aldım. Dirseğimi dizime, elimdeki buz torbasını ise alnıma yaslayıp bıkkın bıkkın beklemeye başladım. Gözlerim revirin beyaz, beyaz olmasına rağmen iç bunaltıcı fayanslarına dikildi.

"Canel'in zemine olan düşmanlığı gerçek değil, sana zarar veremez."

Gözlerimi yerden ayırmadan "Bana hastaneleri hatırlatıyorlar." dedim dalgın dalgın. "Hoş anılar değil."

Bunu ona neden söylediğimi bilmiyordum, genelde insanların duygularım hakkında bir şeyler öğrenmesine izin vermezdim ama gözlerimin önüne gelen anılar beni zayıf kılmış olmalıydı.

"Öldü mü?"

"Bu ameliyattan kurtulması imkansız."

"Son birkaç ayı."

"Son vakitlerinizi güzel geçirin."

Başımı iki yana sallayıp düşüncelerimden, zihnimi dolduran seslerden kurtuldum. Levent'e baktım. Başını hafifçe öne eğmiş, anlayışlı bir şekilde bana bakıyordu.

"Hastalığınla mı alakalı kötü anıların?"

Derin bir nefes aldım, buzu indirip tekrar buzdolabına koydum. Fazla bile tutmuştum alnıma. "Yani..." dedim ağzımın içinde. "Onunla alakalı."

Başını salladı, ikimiz de geriye yaslandık. Uzun boylu olmama rağmen sedye o kadar yüksekti ki ayaklarım yere değmiyordu, benden en az on santim uzun olan Levent için de aynı durum geçerliydi. O da bunu fark etmiş olacak ki ayaklarını salladı çocuk gibi.

Şoför | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin