61

5.5K 264 89
                                    

Bölümün başında Levent ve Furkan'ı okusak bile -Gece'ye yer vermiyorum çünkü önceki bölümde Furkan'ın ağzından yazdığım bir kısımda Gece'nin düşüncelerini, üzüntüsünü görmüştük- sonrasında tamamiyle Gökay'ın duygularını okuyacağız.

Bu arada diyebilirsiniz ki neden sürekli karakterler neden böyle olduğunu sorguluyor, inanamıyor vs. İçlerinden birinin, hem de şiddetle zerre alakası olmayan, kimseye zarar vermeyen birinin öldüresiye dövülmesi beklenilebilir bir şey değil. Bu yüzden bir türlü inanamıyorlar, sorguluyorlar.

Levent'ten

"Gel oğlum."

Annem beni kapıda karşıladığında uyuşuk hareketlerle ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Ne kadar istemesek bile beni, Furkan'ı ve Gece'yi "Dün tüm gece buradaydınız, bu gece eve gidip bir dinlenin." diyerek evlerimize göndermişlerdi.

Ablam ve babam da ayaktalardı gecenin bir yarısı olmasına rağmen. Gün içinde hastaneye gelmek isteseler de onlara engel olmuştum çünkü zaten çok kalabalıktık, onların da bu kalabalığa dahil olmasını istememiştim.

"Uyuyacak mısın?"

Babamın sorusunu ilk başta anlamadım, birkaç saniye dümdüz bir şekilde baktıktan sonra başımı salladım. Şu an uyumayacak, ağlayacaktım ama bunu bilmelerine gerek yoktu.

"Gel, oturalım bir."

Babam beni kolumdan çekip oturma odasına sürüklediğinde ağlama fikrimi anladığını anladım. Beni bu kadar iyi tanıması şu an hiç işime yaramamıştı.

Bir koltuğa oturduğumuzda babam bir yanıma, annem bir yanıma oturdu. Ablamsa hemen yandaki tekli koltuktaydı. Hepsinin gözleri benim üzerimdeydi, hissediyordum. Bense ellerime bakıyordum.

"Oğlum..." dedi annem şefkatli bir sesle. "Çise nasıl anneciğim?" Yutkundum, gözlerim dolarken "Öylece yatıyor." diye fısıldadım. Sesli konuşsam ağlamaya başlayacaktım.

"İyileşecek." dedi ablam kesin bir sesle. Gözlerim ona döndüğünde üzgün surat ifadesini düzeltip gülümsedi.

Bir şey demedim. Gökay'a ve Canel'e gün boyu ben de bu cümleyi kurmuştum ama inanmak çok zordu. Çise'nin normal halini düşünüyordum önce; enerjik, ellerini kollarını sürekli bir yerlere çarpan, gülen, Gökay'a ve Canel'e şirinlik yapan halini. Sonra yoğun bakımdaki hali gözümün önüne geliyordu.

Ne olmuştu bir anda? Daha birkaç gün önce en büyük derdimiz sonuçların ne zaman açıklanacağıyken, nerede buluşacağımızken şu an nasıl oluyor da iç kanamalardan, ameliyatlardan bahsediyorduk?

Babam sırtımı sıvazlamaya başladı. "Ağlamak istiyorsan ağla." dedi yumuşak bir sesle. "Kendini sıkma." Onun bunu demesini bekliyormuşum gibi bir yaş düştü gözümden.

Başımı kaldırdım, aileme baktım, Çise'nin hastanede olduğunu bilseler de ne olduğunu söylememiştim. Dile getirsem ağlardım ve ağlamak istediğim en son şeydi; Canel için, Gökay için, Çise için güçlü olmalıydım. Tabii, yine dayanamayıp ağlamıştım, orası ayrı bir konuydu.

"Dövmüşler onu." diye mırıldandım. Annem duraksadı, babam kendisi de bir kız babası olduğu için empati yaptığından olsa gerek kasıldı, ablamsa dehşetle gözlerini kırpıştırdı.

Şoför | Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin