~35

8.6K 473 29
                                    

  “Günaydın…” Dedim ve kendi içimden cümleyi tamamladım “Korkunç ötesi malikanenin, daha korkunç yarı vampir üyeleri.” Cemal'le o konuşmamızın üzerinden neredeyse iki gün geçmişti ama Eren'e nasıl ulaşacağım konusunda hala bir şeyler yapamamıştım.

     “Günaydın.” Dedi yengem masada oturmuş gazete okuyan dayıma şaşkınca baktıktan sonra bana dönerek.

     İrem ben günaydın der demez masaya dikip dalgın dalgın bakan gözlerini bir merakla büyütmüş ve derhal başını kaldırıp bana bakmıştı. Ne yani günaydın demek de mi yasaktı?

    İlk defa neşeli olmayan bir sesle Can “Günaydın.” lafını ağzının içinde geveledi. Şu an en absürt tepkiyi o vermiş gibi esmer yüzüne garip garip bakarak geçip yerime oturdum.

     Dayım gazeteyi çok zengin ve krala yakın bir düzeydeki bir Dük gibi vakur bir edayla önce ikiye sonra dörde katlayıp masanın köşesine koyduktan sonra yengeme dönüp “Borsa yine yükseliyormuş.” Dedi.

     Yengem bir süre gözlerini kırparak adama baktıktan sonra o da ekonomiyle ilgili bir şeyler söylemeye başladı ama anlayabilecek zeka düzeyine henüz ulaşmamış olmalıyım ki uzaydaki gezegenlerden birinin dilinden konuşuyorlarmış gibi geldi.

     Onlar konuşurken İrem “Aman ne iyi.” Diye gözlerini devirirken Can sıkıntıyla karışık bir sabırsızlıkla bağırdı.”Kahvaltı neden gelmiyor!” hepimiz şaşkınca ona baktık. O ses bu küçük şeyden mi çıkmıştı?

     “Ah, doğru.” Dedi dayım ona gülümseyerek ama gözlerindeki açık tehdidi görebiliyordum. “Kahvaltıyı getirebilirsiniz.” Dedi arkasına dönerek açık duran salonun diğer kapısına doğru. Hizmetçilerden biri girdi odaya elinde beyaz bir örtü vardı onu masaya serdi.

     Onun gitmesiyle beraber İrem “Ne güzel bir gün!” diye neredeyse feryat ettiğinde masadaki gerginlik elle tutulur bir hale gelmişti. Sanki aile üyelerinden biri bodrumda bir katliam düzenlemişti, cesetler hala orada duruyordu ve onlar yani biz normal hayatımıza kaldığımız yerden devam etmeye ayaklarımızın altındaki cesetleri unutmaya çalışıyor gibiydik. Ne oluyordu ya hu?

     İrem’in bu ironik feryadından sonra dayım ona kötü kötü bakmaya başladı ve İrem aklından söylemek için her ne geçiriyorsa onları dilinin ucundan geri gönderdi. Bense şaşkın şaşkın onları izliyordum.

     Bütün kahvaltı bu şekilde sessizliği arada bir bıçak gibi yırtan zoraki konuşmalarla ve bir elektrik gibi havada dolaşıp değdiği kişiyi çarpan gerilimle geçtikten sonra doyar doymaz onları orada bırakıp hemen odama kaçtım. Aslında kapıyı dinlemek istemiştim ama büyük ihtimalle kalbimin atışlarından benim hala orada olduğumu anlayabilirlerdi.

     Kendimi yatağa attığımda aklımda yalnız Eren kalmıştı. Beni bir daha böyle çağırma demişti ama başka nasıl çağırabileceğimi bilmiyordum. Yastığıma dağılmış kestane rengi saçlarımdan bir tutamı yüzüme dökülmüştü ve yanaklarımı gıdıklıyordu. Onu elimin tek bir hareketiyle aşağı düşürürken gözlerimi tavana dikmiş bodrumdaki cesetleri düşünüyordum. Elbette ki gerçek değillerdi sadece onlar kafamda aşağıdaki gerginliğin nedeni olabileceğim şeyler listesinin şifreli başlığıydı. Cesetler… Ne olabilirdi? Acaba benim vücudumda çıkan yaraları mı fark etmişlerdi? Bu yüzden mi gerginlerdi… Bencil düşünmeyi biraz daha genel düşünmeye çalıştım, Nadine yüzünden olabilir miydi? Bulmam gereken kız. Ne kadar düşünürsem düşüneyim bulamayacağımı fark edip, Eren’e geri döndüm. Bluzumu sıyırıp kolumdaki yaraya baktım tekrar. Bir adet de omzumda vardı, arada sırada acıyorlardı hatta bazen onların acısı yüzünden uykumdan uyandığım da oluyordu ama aşk yolunda acı çekmeden aşk olmaz o, ne diyor şarkı, “en güzel aşk zor olanmış.”

***

     Bahçeye uzun uzun baktım, kendimi Ceren’e karşı açık hedef hissediyordum ama belki Eren buralardan geçer diye yolu gözlemek nedense Ceren’i umursamamama neden oluyordu. Arkamdaki malikanenin penceresinin açıldığını duydum ve yengemin sesi geldi “Sinem artık içeri gir istersen üşüteceksin!”

     Kafamı arkama döndürüp yukarı kaldırdım “Tamam Yenge az sonra gireceğim!”

     Başını salladı. Tabi Yengemlerin evde olması da Ceren’i buradan uzakta tutmaya yeterdi sanırım bu yüzden de rahat olabilirim.

     “Kimleri görüyorum!”

     Kapıdan giren Cemal’le göz göze geldik “Hayırdır artık beni kapıda mı karşılamaya başladın?”

     Burnumu büzüştürüp üst dudağımı havaya kaldırdım. “Tıh. Rüyanda bile göremesin.”

    Yavaş adımlarla yanıma geldi “Bu gün ne çalışıyoruz?”

     Ona baktım “Öğretmen olan sensin.”

     “O zaman Coğrafya! Ya da dur bu gelecekte pek önemi olmayan bir ders olacak.”

     “Nasıl?”

     Yüzünde daha önce hiç görmediğim bir karamsarlık vardı ve bu beni gerçekten ürkütmüştü.

     “İçeri geçelim mi?”

     Başımı salladım ve ben önde o arkada malikaneye geri girdik. Bu gün herkesin olması gerekenden farklı davrandığı çok garip bir gündü. Aklıma bodrumdaki cesetler geldi yine, ama neydi bu cesetler?

     Odama çıktığımızda “İlk işaret göründü.” Dedi.

     Hmm, ilk işaret… Neydi ki o? Neyin işaretiydi? Gözlerimdeki soru işaretlerini sonunda gördüğünde açıklamaya başladı.

     “Kötülüğün yayılmaya başladığının ilk işareti.”

     Ups..

    “Kızı bulmuş olman gerekiyordu.” Sesindeki bu keskin ton beni gerçekten ürkütmüştü işte. Demek cesetler buydu. Demek bu yüzden herkes çok gergindi. Kızın bulunup eğitilmeye başlanması gerekiyordu artık demek ki… İşte buna köşeye sıkışmak denir kızım.

     “Bulamadım.”dedim Cemal’e, yenilgiyle omuzlarını düşürdüğünde inandırıcı olması için birkaç ayrıntı verdim. “Gelen görüntüler daha uzun olmaya başladı ama, kızın mavi gözlü olduğunu ve iki katlı bir evde oturduğunu biliyorum mesela.”

    Cemal bana gülümsedi, hayır sırıtmak değil şu muhteşem gülümsemesi gibiydi. Böyle yapınca gerçekten yakışıklı oluyordu bu çocuk ama ben Eren’i seviyorum ondan başkasını görmez gözüm haberin olsun. Gerçi onu gördüğü de yoktu pek gözlerimin. Özlemiştim ve artık gelmeliydi bence, çok bile uzak kalmıştı. En son yaptığı konuşmayı hafızamdan geri dönülmez bir şekilde silmiştim, o konuşmayı o hiç yapmamıştı ve bende duymamıştım. Olması gereken de bu 

     “Ah o zaman bu iyi. Buna gerçekten sevindim ama kendini zorlamalısın acele etmen gerekiyor, şu an kızın bulunmuş olması gerekiyordu çünkü.”

    “Sen merak etme.” Dedim cesurca “Elimden geleni yapıyorum.”

    Cebimdeki adres kağıdı nedense neredeyse yüz kilo çekiyordu. Vicdanım bu yalan gerekli bir yalan , beyaz da diyebilirsin sen.

Beyaz Ve KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin