~37

8.2K 471 26
                                    

Uzun bir bölüm oldu, hepinizden yorum ve beğeni bekliyorum :) 

  Omzumdaki yaradan yayılan o korkunç ağrı ayaklarımın dermanını kesip beni merdivenlerin duvarına yapışmak zorunda bırakmış olsa da onu çağırmaktan vazgeçmedim "Eren!" elimi yaranın üzerine bastırıp kendimi toparlamaya çalıştım. Canım yanıyordu ve bu acı beynimde patlarken kalbim Eren'i görebileceğim düşüncesiyle adeta kanatlanıp uçacaktı sanki. "Bu önemli bir konu lütfen..."

    Zorlukla yutkunurken kolumun altına sıkıştırdığım kitap bir ton ağırlığına ulaşmıştı sanki. Her yanım sızlıyordu ama buna dayandım ve ayağa kalktım. Birine yakalanma korkusuyla merdivenleri elimden geldiğince hızlı bir şekilde tırmanırken Eren'in bu yakarışlarımı daha ne kadar cevapsız bırakacağını düşünüyordum. Merdivenlerin sonuna ulaştığımda koridoru aşıp odama girdim ve kitabı yatağımın üzerine bıraktım. Bütün dikkatimi toplayıp, aklımda ne kadar kararsızlık, kalbimde ne kadar acı varsa hepsinin üzerine yoğunlaştım ve seslendim "Eren..." İçimden kopup giden bu feryat beni bile alt üst etmeye yetmişti. Onu başka türlü nasıl çağıracağımı bilmiyordum ama bu çağırmaların beni mahvettiğinin de farkındaydım. Vücudumda çıkan o yaralar deli gibi zonklarken oda etrafımda fır dönmeye başlamıştı.

    Kapı açıldığında yere düşmek üzereydim. Leylak kokusu etrafımı çevrelediğinde acılarım da yavaş yavaş azalmaya başladı. Bu koku cennetteki en güzel çiçeğin kokusundan da daha güzeldi ve onun kolları cennetten bir köşeydi... Benim için indirilmiş bir melekti, bu yüzden beni terk etmesine asla izin vermeyecektim! Kader bizi karşılaştırdığında göre elbette ki bir planı vardı...

    "Sinem... Bunu yapma..."

   Kollarında arkamı dönüp yüzüne baktım. Ne zamandır görmemiştim onu... Aradan asırlar geçmiş olmalı yoksa bu kadar özlemi başka hiçbir zaman ölçer açıklayamaz. İçinden açık renk ağaç yapraklarının aktığı yeşil gözleri bana her zamanki gibi endişeli bakıyordu. Acılarımı yok etmişti ve içimi dünyanın geçirdiği ve geçireceği bütün o güzel baharlarla doldurmuştu. Aklımı başımdan almıştı ama zihnimi toparlamalıydım. Onu buraya neden çağırdığımı anlatmalıydım...

   "Eren..." dediğimde ağlamaklı ve cılız çıkan sesim benim kadar onu da şaşırtmıştı. Bana en son yaptığı konuşma cam kırıkları gibi içime batarken şimdi onun kollarında olmak yaralarımı sarıyordu... Gözlerini kapatıp beni kendine doğru çekti.

    "Üzgünüm... Bu şekilde olmalıydı..." Sanki zihnimi okumuş gibi yaptığı konuşmayla gözyaşlarım daha fazla pınarlarında kalamayıp yanağıma oradan da Eren'in üzerindeki beyaz tişörte düşmeye başladı. Ona sarılıyordum... Bana doğru eğilmişti, sıcacık kolları belimi kavramıştı, beni kendine bastırıyordu... Başı omzumdaydı. Bu ne anlama geliyordu? Bu sarılıştan ne anlamalıydım? Bütün soruları beynimin gerisine daha sonra düşünmek için atıp anın tadını çıkarmaya karar verdim. Ağlıyordum ama umutsuzluktan ya da üzgün olmamdan değil, sıcaklığını duymama, kokusunu içime çekmeme izin verdiği için yaşadığım mutluluktan, ona duyduğum o yoğun özlemi bir kavuşmayla taçlandırdığı için ağlıyordum.

    O gün söyleyemediğim şeyi ona söyleyecektim... Bütün cesaretimi yeniden toplamıştım ama şu an cesarete ihtiyacım varmış gibi de gelmiyordu, kalbim dolup taşıyordu zaten aşkla. Sadece kalbim değil bütün organlarım haykırıyordu onu sevdiğimi ve sıra dudaklarıma gelmişti şimdi. Geri çekilmek için onu hafifçe ittiğimde kollarını biraz olsun gevşetip yüzüme baktı. Ne yapacağımı anlamış gibi tek elini sırtımdan ayırıp işaret parmağıyla dudağıma bastırdı. "Bunu sadece arkadaşça bir sarılma olarak düşün."

Beyaz Ve KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin