Düşüncelerimi zihnimden düşürebilecekmiş gibi kafamı iki yana salladım ve ders çalışmakta olduğum için oldukça sıkıcı geçmesi gereken bu yaz tatilimin ne kadar korkunç bir hâl aldığını düşündüm.
Bulmak için yaratıldığım bir kız vardı ve eğer ben onu bulmasam dünyaya ne olacağını bilmediğim gibi bu olacak olan şeye kıza ulaşmadan da karşı koyabileceğim bir yol sunmuştu gözlerimin önüne Okrentes ama bir kesinliği yoktu. Eren'i seviyordum ve eğer onu sevmeye devam edersem ya da o bana bu kadar yakın durmaya devam ederse korkunç acılar içinde kıvranarak ölecektim ama o benden uzaklaşırsa ya da ben sevgimi içimi gömmeye çalışırsam bu zaten benim ruhen ölümüm demekti ki bu da oldukça korkunçtu.
Bekçi kulübesindeki adama baktım, her zamanki gibi yerinde değildi. Bu adama boşuna para verdiklerini dayımgile söylemeliydim... Aman bananeyse , sanki yeterince başımdan aşkın olan derdim yokmuş gibi...
Demir kapıya avuç içimle bastırarak ittim kapıyı. Zorla da olsa gıcırdaya gıcırdaya açıldı. İçimde terk edilmiş bir harabeye giriyormuş gibi bir his uyansa da birden onu çabucak kovaladım. Daha fazla korku dolu macera kaldıramazdı bünyem.
Bahçedeki ölüm sessizliği beni ilk defa olarak bu kadar ürküttü. İçimde beliren bir hisle çevremi kontrol ettim. Koyu yeşil çimler, gri gökyüzü... Yanlış budandığı için çıplak kalmış çalılar ve bahçenin orasında burasında yabani olarak üremiş envai çeşit şey. Her şey normaldi sadece korunma duygumu tetikleyen aşırı sessizlik dışında... Normalde böceklerin sesi, uzakta da olsa yan malikanedeki köpeğin zamansız havlamaları duyulurdu ama şimdi sadece sessizlik vardı.
Gök ritüeli bozmayarak gürlediğinde yerimden sıçradım ve uyarılmış gibi bahçenin ortasında dikilmeyi bırakıp hızla eve doğru adımlarımı yönlendirdim. İnatçı bir keçi gibi arkama bakmadan kararlı ve çabuk adımlarla, gözlerimle hapsettiğim kapıya doğru gidiyordum.
Kapıya ulaşıp da elimi kapının koluna koyduğumda arkamda bir çıtırtı duydum. Kalbim boğazımda atıyordu sanki. Ensemde hissettiğim karıncalanmayla kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi. Hayır... Böyle olmamalıydı kendimi evin içine atmış olmam lazımdı şu an.
"Sinem!"
Yengemin sesini duyduğumda bu kadar rahatladığımı hiç hatırlamıyordum. Hemen arkamı döndüm ve yengeme bakmadan önce gözüme çalıların arkasında kaybolan bir ayak gördüm. Gözlerimi yakan bir şeye bakıyormuşum gibi çektim hemen oradan ve bana doğru hızla gelen yengeme baktım.
"Ne oldu Sinem? Bembeyaz olmuşsun."
Bembeyaz olduğumu fark etmişti ama az önce bahçede dolanan her kimse onu fark etmemiş miydi? Yoksa yine aşırı fazla çalışan hayal gücümün bana bir oyunu muydu bu?
"Yok, biraz hava almak için dışarı çıkmıştım ama anahtarım olmayınca yeniden giremeyeceğim diye korktum." Dedim yalan söylenmediğini unutarak ama bu yalan sayılmazdı aslında ben doğruyu söylemiştim sadece biraz eksilterek. Yengemin bunu anlamamış olmasını diliyordum. Kaşlarını çattı yanıma geldiğinde ama bir şey demedi.
"Tamam o zaman hadi gidelim."
Önüme geçip elindeki torbaları bir eliyle düşmesin diye sıkı sıkı tutarken öteki eliyle anahtarını çıkarıp kapıyı açtı. Onun ardından hemen içeri girdim ve salona koştum. Pencerenin önüne kendimi attığımda yengemin ne düşüneceği umrumda değildi. Delirmediğimi görmek istiyordum. Hissettiğim o duygular ve gördüğüm o ayak benim hayal ürünüm olmazdı.
Bahçe duvarının üstünden dışarı yola atlayan sarı dalgalı saçlı kızı görünce delirmediğimi görmek nedense beni sevindirmedi. Pencereye sırtımı dönüp boş boş salona bakınmaya başladım. "Bu saçları nerede görsem tanırım." diye düşündüm. Ceren'den başkası değildi ama neden bu kadar çabuk davrandığını anlayamadım. Beni kaçırma girişimi miydi bu? Büyük ihtimalle... Ve yine büyük ihtimalle yengem gelmemiş olsaydı şu an o cani kızın ellerinde soğuk soğuk terler döküyor olacaktım. Yerdeki halının iç karartıcı rengi bütün dünyamı koyu kırmızıya boyarken yengemin kapıda belirdiğini fark ettim.
"Bir şey mi oldu?"
"Bahçede bir şey gördüğümü sanmıştım." Dedim ve devam ettim "Ama sanırım bir şey değilmiş." Yine yalan söylememiştim Ceren bir şey değil bildiğin korkunç bir canavardı.
"Peki." Dedi yengem sonra elindeki torbaları gösterdi "Bunları aşçıya vereceğim." Yüzünde anlamaya çalışan bir ifade vardı ama fazla üstüme gelmedi.
"Tamam." Yengem gittiğinde salondan çıktım ve hızla merdivenleri tırmanıp soluğu odamda aldım. Burası sığınma limanım gibi bir yer olmuştu artık. Düşünmem gerekiyordu ama düşünmemeye ihtiyacım vardı. Sadece biraz sessizlik biraz müzik ve bomboş bir beyin istiyordum. Ama üçünü de yapamadım. Müzik dinlemek için fazla uygun bir zaman değildi ve beynim dopdoluydu. Bu doluluğa yetmezmiş gibi bir de Ceren eklenmişti. Vampir avcısı uyuz kız. Benim peşime düşmese olmuyordu sanki.
Yatağıma baktım, her ne kadar kendimi oraya atıp deliksiz bir uyku çekmek istesem de sorunlarımdan kaçış için bunun bir yol olmadığının farkındaydım. Pencerenin önüne gidip Ceren'in yengemi görünce kaçtığı duvara baktım. Ve aklıma İrlanda geldi. İrlandalı bir kız... Ama İrlanda'nın neresinde, ismi ne?
Sanırım bu uzun vadeli bir soruydu kısa vadede Ceren'den nasıl korunacağımı bulmam gerekiyordu.
Tabi daha kısa vadeli olarak da açlıktan ölmemek için bir şeyler yemeliydim... Cesedim kimsenin işine yaramazdı sanırım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Ve Kırmızı
FantasíaMasumluğun rengi nedir? Bence gridir, bir melek kadar masum bir bebek bile gridir. Çünkü o bebeğin rengini açıp beyaza dönüştürebilirsiniz ya da koyulaştırıp simsiyah yaparsınız. Ya bir melek yetiştirirsiniz ya da onu bir şeytana dönüştürürsünüz. K...