~10

16.8K 735 31
                                    

Takip eden herkese teşekkür ederim :)

         Yattığım yerden bedenimi zorlayarak doğruldum. Kendimi onuncu savaşına katılan yorgun bir savaşçı gibi hissetmiştim. Beni nelerin beklediği ya da sonunda neler olabileceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bunu eğlenceli yapan da bu zaten diye düşündüm. Beynimde süzülen bu düşüncem yüzümde bir gülümsemeye dönüştü. Ben bu yaz tatiline sıkıntıdan patlayıp durmadan ders çalışmak için gönderilmiştim ama öyle olmayacağı çok açıktı...

     "Nasıl gidiyoruz?" dediğimde Tan'ın, batmak üzere olan güneşin kızıl ışıkları üzerine düşen yüzünde de benimkine benzer bir gülümseme oluştu. Bu oğlan baştan ayağa ürpermeme neden oluyordu.

    "Sen karar ver." 

     Peki... dedi beynim ve ben daha onu kontrol etmeye vakit bulamadan çok çok önce düşünmeye başladı. Tan nasıl bir varlıktı? Beni oraya nasıl götürebilirdi ki? Uçarak kaçarak? Hayır en iyisi... 

     "Uzaksa araba falan olsun, yakınsa yürümek tercihimdir."

     Sanırım bu cevabım onu pek memnun etmemişti, tıslamaya benzeyen bir sesle beraber gözlerini devirdiğinde, korkuyla dolup taşan bakışlarım onu buldu. Tıslama?  

     "Tamam, arabam falan yok hiç ihtiyacım da olmadı." İçinden her an yeşil otlarla beraber yılanlar çıyanlar fırlayacakmış gibi temkinle baktığım cehennemin en karanlık çukuru kadar siyah bir tona boyanmış gözleri gülümsemesinin etkisiyle kısıldı. "Ayrıca şehir merkezine gideceğimiz için yürümek gibi bir şansımız da yok." Acaba neden cümlenin sonunu duymak istemiyordum? Ve neden diğerleri insan olmadıklarını ölümlerine neden olacakmış gibi ağızlarını sıkı sıkıya kapatarak benden saklarken, Tan hiçbir şey saklamıyordu? Doğru ya onun kurallarla arası pek iyi değildi. Her ne kadar koksam da bu oğlandaki bir şeyler hoşuma gidiyordu. Günah gibiydi yasak ama karşı konulamayan... Tan'ın her harfi ağzına yerleştirerek yavaşça söylediği cümleler beni aklımdan geçen düşüncelerden sıyırdı. "Şimdi, kapat gözlerini..."

     Bu emri ikiletmedim. Biliyordum, beni oraya her nasıl götürecekse normal bir şekilde olmayacağı kesindi. Ve ben görmek istemiyordum. Kolunun belime dolandığını hissettim, ayaklarım bir anda yerden kesildiğinde saçlarım kırbaç gibi yüzümde şaklıyordu. Rüzgârın yüzüme sert vuruşları gözlerimi daha sıkı yummama neden oldu.

     Her şey başladığı gibi aniden kesildiğinde Tan'ın sesini yeniden duydum, biraz zor oldu kulağıma dolan onca rüzgârdan sonra feci bir uğultu ince bir zar gibi kulağımın üstünü örtmüştü. "Gözlerini açabilirsin."

     Tedbiri elden bırakmadan araladım gözlerimi, bir odadaydım sanırım. Duvarları griydi ve yeni boyandım diye haykırıyordu. Dörder köşede de koltuklar sıralıydı, renkleri siz tahmin edin, siyah ve gri... Pencerenin olduğu duvarda büyük ihtimalle balkona açılan beyaz bir kapı vardı. Odada gezinen meraklı gözlerimi Tan'a çevirdim. "Burada kız falan göremiyorum ben."

     Bu kadar aptal olma bakışı attı bana. "Burası dayının şirketi." 

     Dayımın şirketi? Dayımın bir şirketi olduğunu biliyordum ama ayrıntılardan haberim yoktu doğal olarak. Yani vampir avcılarını şirkete getirip burada mı infaz ediyorlardı? Ya benim, beni yolundan temizlemeyi düşünen bir kızın peşinden buraya gelmeme ne demeliydi. Kafamda oluşan soruları önemsemeden devam etti "Kız bodrum katta. Benden buraya kadar, gerisi senin işin."

     Şaşkınlıktan kocaman açılan gözlerime, bu durumdan keyif aldığını gösteren bir sırıtışla karşılık verdi. 

    "Şaka yapıyor olmalısın."

Beyaz Ve KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin