Adamın son darbeyi indirmesine gerek yoktu ben zaten nefeslerimin hızlı bir şekilde tükenmeye başladığının farkındaydım. Sonunda ölmeyeceğim bir son oluşturmak istemiştim. Bu hikayenin mutlu bir sona sahip olabileceğini düşünmüştüm ama bu hayatımdaki en yanlış düşünceydi. Benden sonra dünya nasıl bir yer olacaktı? Chang Li'yi kurtaramazlarsa ve yastığımın altında duran Nadine'nin ev adresinin yazdığı kağıdı bulamazlarsa ne olacaktı? Dünya kurtulursa isimsiz ölü bir kahraman mı olacaktım? Eren... Onunla beraber olabileceğim bir gelecek istemiştim yalnızca... Neden onunla mutlu olamıyordum? Ölmek zorunda mıydım?
Adam gözümün önünden kaybolduğunda acıdan kıvranan bedenimden canımın çıkmasını bekledim ama öyle olmadı. Bütün hücrelerimi yakıp kavuran acıyla beraber kıstım gözlerimi. Yarı açık gözlerime kirpiklerimin arasından sızan bir görüntüyle burnumdan nefes aldım. Leylak kokusu sanki hayal kurmadığımı bana kanıtlar gibiydi. Taş kadar katı olan gözkapaklarımı elimden geldiğince açtığımda gördüğüm şey nefesimin kesilmesine neden oldu. Yüzü endişeyle çarpılmış Eren'in arkasında uzanan bembeyaz tüyler beni büyülemişti. "E-re-n... Ka-natların...." Diyerek muhteşemliğini ifade etmeye çalıştığımda yüzü daha da beter bir hal aldı ama bu hali bile yakışıklıydı.
"Sinem... Hayır..." Titreyen sesi her an ağlayacak gibiydi. "Kanatları görüyor olamazsın..." Ona bakarken her ayrıntısını ezberlemek ister gibi baktım. Bir yandan da demek böyleymiş diye düşünüyordum, insanlar öleceklerini hissettiklerini söylerlerdi, demek böyle oluyormuş...
"Sinem..." Sesindeki bu çaresizlik beni ürkütüyordu. Gitmek istemiyordum, ölmek istemiyordum ama yaralı vücudumun beni dinlemek gibi bir niyeti yoktu... Elimin üzerinde serin bir el hissettiğimde bedenimi yakıp kavuran acılar yavaş yavaş kayboldu. Bu onun yaptığı şeydi işte, her zaman acılarımı gideriyordu ama biliyordum ki bu yaptığı şey yaralarımı iyileştirmiyordu, sadece benim acıyı hissetmemi engelliyordu.
"Eren o ölüyor! Lanet olası malikaneden hiç çıkmamalıydı!"
"Çocuk burada ama baygın. Sinem nası... Aman tanrım!"
Onlar konuşurken ben Eren'in vücudunu tamamlayan ve onu çok daha harika gösteren bembeyaz kanatlara bakıyordum.
"Cadıların lanetini durdurmak için kendimizi tehlikeye atmamıza gerek yokmuş. Baksana o zaten kendini öldürmenin bir yolunu bulmuş!" Kimin olduğunu anlamayan sese karşı çıkmak isterdim ama yapamadım. Görüş alanımdan hızla çıkan Eren'i tutmak için hamle yaptığımda elimin üzerinden çekilen elle beraber gelen acı yüzünden iki büklüm oldum. "Ah!"
"Laneti tamamla! Hemen!"
"Eren ne diyorsun? Bırak onu hemen! Ölmemesi lazım!"
"Ölmek istemiyorsan hemen dediğimi yap ve laneti değiştirip tamamla!"
Gözlerimi açıp önümde olanları görmeye çalıştım. Eren az önce beni öldürmek üzere olan adamın yakalarına yapışmıştı ve sarı saçlarından şevval olduğunu tahmin ettiğim bir kız onu durdurmaya çalışıyordu. Onun da sırtından kanatlar uzanıyordu ama Eren'inki kadar güzel değildi.
Göğsümden yayılan bir acı yüzünden bilincim kaymaya başlamıştı. Ölümüm hiç de hayal ettiğim gibi kahramanca olmuyordu. Bu düşünceyle gülümserken birinin beni kollarına alıp kaldırdığını hissettim. Yaşlanamayacaktım, evlenemeyecektim, çocuklarım olmayacaktı. En sevdiğim yemeği bir daha yiyemeyecektim, arkadaşlarımla bir daha konuşamayacaktım, Eren'in serin elini bir daha hissedemeyecektim... Onun ismi dudaklarımın arasından çıkmayacaktı. Göğsüne yaslandığım kişi yani Cemal konuştuğunda başımı kaldırıp ufak pencereden görünen artık iyice solmuş yıldızıma baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Ve Kırmızı
FantasiaMasumluğun rengi nedir? Bence gridir, bir melek kadar masum bir bebek bile gridir. Çünkü o bebeğin rengini açıp beyaza dönüştürebilirsiniz ya da koyulaştırıp simsiyah yaparsınız. Ya bir melek yetiştirirsiniz ya da onu bir şeytana dönüştürürsünüz. K...