~18

11.5K 529 14
                                    

     Odamın kapısını kapattım. Aklımda Eren, anlattığı hikaye ve o garip an vardı. Ayıkken rüya mı görmeye başlamıştım yoksa koluna dokunduğumda olanlar gerçek miydi? Hayal olması daha muhtemelmiş gibi geldi. Zaten onun yanında geçirdiğim her an sonradan bir rüyaymış gibi geliyordu bana… Yaşadıklarım sayesinde beynim büyük ihtimalle aşırı yüklemeden çökmüştü ve ramimi temizlemem gerekiyordu.

     Hikâyedeki kızı düşündüm biz onunla benziyorduk. Nedenini bilmiyorum o da benim gibiydi. Başkaları tarafından yönlendiriliyordu. Gerçi kimsenin beni savaşın içine soktuğu yoktu…

     Odanın ortasında dikilmeyi bıraktım olduğum yere çöküp bağdaş kurdum. Tam karşımdaki pencerede gökyüzünün güzel bir gelinmiş gibi sakladığı ama nasıl olduysa şimdi saklandığı yerden çıkardığı maviliğini gözlemeye başladım. Pastel boyayı aşırı derecede bastırıp rastgele boyayan bir çocuğun kağıt üzerinde bıraktığı iz gibiydi oldukları yere çakılmış gibi görünen bulutlar. Maviliği bozduğu için güzel değildi beni rahatsız ediyordu.

     İç geçirirken daha az önce yanımda olmasına rağmen Eren’i şimdiden özlediğimi fark ettim. İyice dalmışken pencereye denk gelen bir taşla yerimden zıpladım. Hey pencereye taş atıp çağırma devrinin apartmanların icadı sonrasında kapandığını sanıyordum. Bir taş daha pencereyi kırarcasına çarpıp arkasında “tok” diye bir ses bırakarak yer çekimine yenildiğinde “Kim la bu?” cümlesi aklımdan geçerken oturduğum yerden kalktım ve olayın mağduru olan masum pencerenin önüne gittim. Aşağıda, yeni bir taş almaya yeltenirken beni görüp duran kızın kim olduğunu anladığım anda elimi şaşkınlıkla ağzıma koydum ve geri geri pencereden kaçtım. Ne işi vardı bunun burada? Kaçmayı yine nasıl başarmıştı? Pencere bir kez daha taşa maruz kalıp inim inim inlediğinde kendime geldim, koşup pencereyi açtım ve kıza baktım. Pişkin pişkin güldü aşağıdan.

      “Seni yeniden görmek ne güzel!”

     Ağzım açık bakakaldım… “Bana alık alık bakmayı bırak da aşağı gel.” Bu cümleyle bakışlarım değişti.

     “Aşağı gelmek mi? Beni yeniden boğmaya çalış diye mi?”

     Aşağıda galesizce duran kız en son dayımlara gözdağı vermek için beni öldürmeye çalışıyordu. Onun yüzünden başıma bir sürü bela açılmıştı.

     “A, sen hâlâ orda mısın? İçini rahatlatacaksa özür dilerim, o sıralar henüz tanışmamıştık…”

     Aklım iyice karışmıştı. “Tanışmıştık… Hem tanışsak ne olacaktı?”

     “Aşağı gelsene vaktim az…” sesi oldukça telaşlıydı… Ama benim aklımda aşağı inmek yoktu hiçbir şekilde.

     “Nasıl kaçtın sen?”

     “Beni kimse ele avuca sığdıramaz canım ama konu ben değilim sensin. Bekliyorum.”

      Kaşlarımı çattım. “Hayır.”

      Sinirlendiğini belli eden hareketler yaptı. Bu kız beni salak falan mı sanıyordu. Eğer öyle sanıyorsa yanıldığı bir gerçekti. Tatlı diline kanıp, beni öldürüp gömmesi için –belki başımı koparıp dayıma gönderir- yanına gidecektim öyle mi? Hafiften tırlak olabilirdim ama o kadar da değil… Dişlerinin arasından konuştu.

      “Sana anlatacağımız şeyler var.”

      “Sen ve kim?”

      Pencerede iyice eğilip etrafa bakındım ama bir tek o vardı… Saatine baktı.

Beyaz Ve KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin