~41

7.6K 466 21
                                    

    Cemal elinden geldiğince çabuk bir şekilde Eren’i bulup gördüklerimi ona anlatacağına dair şaşkınca bir şeyler mırıldanıp gittiğinde kendimi nikah masasında terk edilmiş gelin gibi hissetmiştim.  Giderken korkmuş ve çaresiz görünen Cemal beni gerçekten endişelendirmişti. Elim kolum bağlıydı resmen. Durduğum yerde onlara yardım edebileceğim hiçbir şey yapamıyordum. Vatikan… diye düşünürken aklıma apar topar giden Cemal geldi. Ona güvenmekle doğru bir seçim mi yapmıştım bilmiyordum ama haberi Eren’e ulaştıracağından emindim.

   Odada daha fazla duramayacağımı anladığımda kendimi hızla dışarı attım. Odadan çıkar çıkmaz İrem’le burun buruna gelmiştik. Ben ne olduğunu şaşırmış bir şekilde kalırken o hızlı bir refleksle geri çekildi. “Bu ne hız?”

    Onunla en son yaptığımız konuşma aklımda dönüp dururken artık savaşa o zamankinden daha yakın olduğumuzu dehşetle fark ettim.

    “İrem…” derken sesim yardım dilenen yaralı bir askerin inlemesi gibi çıkmıştı. Kuzenimin yüzündeki yarı alaycı yarı korkan ifade değişip yerini saf kaygıya bıraktı.

   “Bir şey mi oldu?”

    “Çocuğun Vatikan’da olması ne kadar kötü bir şey?”

    Yüzünde duran anlamadığım o ifade daha çok korkmama nende oluyordu. Zihnimden Vatikan ile ilgili bilgileri çağırmaya çalıştım. “Papalığın merkezi. Evet tamam… İtalya’da… Sanırım. Özerk bir devlet statüsünde… Galiba. Başka?” Aklıma başka hiçbir şey gelmiyordu! Papadan mı korkuyorlardı acaba? Yoksa Papa da garip bir yaratık mıydı?

     Buz gibi elleriyle kolumu kavradığında kışın karın altında kalmış bir demire çıplak elle dokunmuşum gibi irkilerek kolumu kaçırmaya çalıştım ama elbette ki İrem’in yarı vampir gücü taşıyan ellerinden kurtulmam imkansızdı. İşin kötü yanı o benim kolumu çekmeye çalıştığımı fark etmemişti bile. Mecburen onun peşinden sürüklenirken nereye gittiğimizi soracak kadar zaman bırakmadan bana düşmem umurunda değilmiş gibi çekiştiriyordu. En sonunda merdivenlerden tökezleyerek indikten sonra dayımın çalışma odasının önünde bulmuştum kendimi ve evet sanki maraton koşmuş gibi nefes nefese kalmıştım. İrem’se gayet sakince sanki az önce deli gibi koşan o değilmiş gibi ince bileğini kıvırarak kapıya iki defa vurdu. İçeriden yengemin sesi geldiğinde kapının açıldığını göremeden kitap kokulu odada buldum kendimi.

     “Anne, Vatikan’daymış.”

    Olaylar gözümün önünde hızlandırılmış bir film karesi gibi gerçekleşiyor gibiyken tek yapabildiğim takip etmeye çalışmaktı. Yengemin yüzü ifadesizliğe bürünürken ben havadan düşen bombaların ortasında kalmış bir kedi gibi kulaklarımı kafama yapıştırmış ürkek ürkek etrafıma bakıyordum. Odadaki sessizlik iyice dehşet verici bir duruma dönüştüğünde dudaklarımı dişlemeyi bırakıp konuşmaya karar verdim. “Neden Vatikan bu kadar kötü?”

    Yengem orada olduğumu yeni fark etmiş gibi gözlerini yavaşça çevirerek bana döndüğünde merakla gözlerine baktım. “Sinem.” Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi adımı söyledikten sonra bir süre sustu. “Sanırım senin de bilmeye hakkın var…”

    Onaylarcasına başımı salladığında devam etti. “Cadıların varlığını biliyorsundur.” Evet Cemal’in zımbırtılarını çaldığı varlıklar, hatta bir tanesiyle son derece yakın bir temasım da olmuştu Ceren sayesinde. “Cadılar iyi değildir. Kanlarında nefret akar. Onları kınadığımdan değil, çünkü ırk olarak çok fazla eziyet çektikler. Kilise tarafından engizisyonlarda yakıldılar. Bunların hepsini biliyor olmalısın o yüzden sana şu an tarih dersi verecek değilim.” Derin bir nefes aldıktan sonra bir şarkı gibi ahenkli gelen sesiyle konuşmaya deva etti. “Cadılar ve kilise arasında olan savaş asla son bulmadı, yön değiştirdi, yöntem değiştirdi, ismi değişti ama hep devam etti. Birkaç yıl önce cadıların Vatikan’ı ele geçirdiğine dair bir söylenti dolaşmaya başlamıştı ama sonrasında dedikodular bıçakla kesilmiş gibi sonlandığında üzerine gitme gereği dahi görmedik çünkü dikkatle izlediğimiz halde Vatikan’da herhangi bir değişme olmamıştı. Papa bile hala aynı kalmışken, mevkilerde hiçbir değişme olmamışken bunun sadece cadıların korkutma ve paniğe sebep olma amacıyla ortaya attıkları bir söylenti olduğuna inandık. Şimdi bana neden o çocuğun Vatikan’da olduğunu düşündüğünü söyler misin?”

    Duyduklarım bana küçükken babamın yatmadan önce anlattığı o sihirli hikayeler gibi geliyordu. Bunların gerçek olduğunu biliyordum ama beynim nedense algılamakta problem yaşıyordu. Cadıların Vatikan’ı ele geçirmiş olması uçuk bir fikirdi. İki ya da üç yüz yıl önce yakılıyorlardı! Ah benim de beynimdeki hücreler yanmış olmalıydı!

    “Sinem?” Yengemin tedirgin sesini duyduğumda benden bir cevap beklediğini fark ettim.

    “Cemal geldiğinde gördüm.” Dedim hızlıca, yalnızca şu üç kelimeyi birleştirip bir araya getirmek bile son derece zor gelmişti. Onlara gördüğüm armayı detaylıca anlattım ve “Cemal bunun bana Vatikan arması olduğunu söyledi.” Diye ekledikten sonra hayali de anlattım. İlk gördüğümü de ikinci gördüğümü de. Yengem çocuğun bana söylediği sözleri duyduğunda, gözleri doldu ve dudakları ağlayacakmış gibi titredi. Yüzüne dikkatle bakarken “Bana ne sordu?” dedim merak içinde.

    “’Beni kurtaracak mısın?’ diye sormuş sana. O bir Çinli… Küçücük bir çocuğa nasıl o kadar kötü işkence edebilirler?”

    “Aynı soruyu ben de kendime sorup duruyorum…”

   İrem aramıza girdiğinde ikimiz de ona döndük. “Eğer Vatikan’dakiler cadılarsa bu gerçekten çok zorlu olacak. Onlarla savaşmamız için oldukça fazla güce ihtiyacımız var anne.”

    Anne kız anlamlı anlamlı birbirlerine baktıklarında kendimi aralarında yabancı biri gibi hissetmeye başlamıştım. Sanki ait olduğum yerden çok çok uzaklardaydım ve asla bir daha o sıcaklığı tadamayacaktım. Bu his üşümeme neden oluyordu.

    “Sonunda bize ne olacak?” İrem benim buraya geleceğimi öğrendiğim ilk andan beri cevabını merak ettiğim soruyu sorduğunda yengem onu çabucak cevapladı. “Elbette ki hiçbir şey olmayacak İrem. Cadıları yenmek ya da yenmemek önemli değil. Tek ihtiyacımız olan çocuğu onların elinden alıp güvenli bir yere götürmek. Hem oradakilerin cadılar olduğundan da emin değiliz.”

     “Siyah bayrak cadıların bayrağı… Bu çok belli.”

      “Sadece korkma tamam mı? Sende Sinem… Verdiğin karar için seninle gurur duyuyorum.”

     Yaşaran gözlerimi kan bağımın bile olmadığı insana çevirdiğimde bu söze aslında ne kadar da ihtiyacım olduğunu o an anlamıştım. Birinin -korkma- ve -verdiğin karar en doğru olan- demesine deli gibi ihtiyacım vardı.

    “Sadece… Her şeyin iyi olmasını istiyorum.” Dediğimde gözlerimden yaşlar yanaklarıma doğru yol almaya başlamıştı. Ne kadar zamandır bu yaşları içimde tutuyordum? Eren’in söylediklerinin kalbimde açtığı derin yaralar, yükü omuzlarıma binmiş bir karar ve onu kurtarmamı isteyen ufaklığın kalbimdeki yaraların üzerine döktüğü kezzap. Hepsini biriktirmiştim işte. Yengem yanıma gelip kollarını belime doladığında hıçkıra hıçkıra ağladığımı fark ettim. Artık yaşlarım bastırabilecek kadar irade sahibi gibi hissetmiyordum kendimi. Uzun parmaklarıyla bir el zarifçe saçlarımı okşarken yumuşacık bir ses bana “Her şey iyi olacak. Bunu biliyorum.” Diyordu.    

Beyaz Ve KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin