Dayanamadım telefonumu kapatıp cebime koydum ve aşağı indim. Dış kapının mandalını dışarı çevirdim bu kapının kapanmasını engellerdi. Bahçeye çıktım. Hava son derece serindi. Sol tarafımda duyduğum bir sesle, gözlerime hücum eden korku eşliğinde o tarafa döndüm. Buraya ilk geldiğim gün beni korkutan adam elindeki keskiyle hızla toprağı eşeliyordu. Ona baktığımı fark etmiş gibi kafasını kaldırıp bana baktı. Bir ölününki kadar soğuk bakan ve çukura kaçmış gözlerinden kaçırdım hemen bakışlarımı ve bahçe kapısına diktim. Ortada sap gibi durmamak içinde kapıya doğru yürüdüm. Acaba adama kabalık mı etmiştim? Olabilir sonuçta beni gördü, kibirli bir kız gibi gözlerimi kaçırmak yerine bir kolay gelsin falan demeliydim. Ama çok korkmuştum ne yapayım… Arkamı dönüp adama baktım kaldığı yerden işini yapmaya devam ediyordu. Ağzımı açmaya cesaret edemedim, bahçe kapısına gidip dışarıyı gözetledim. Resmen gözleri yollarda deyimini tamamen karşılayacak bir hareketle Eren’i kapılarda bekliyordum.
“Birini mi bekliyorsun?”
Başımı çevirip sesin geldiği yere baktım ve gördüğüm kişiyle yüzüm aydınlandı. “Evet, seni bekliyordum. Daha hikâyenin devamını anlatacaksın.”
“Anlattığım şey hoşuna gitmiş gibi.”
“Aslına bakarsan bu hikâyeyi nereye bağlayacağını daha çok merak ediyorum. Ama evet gerçekten merak uyandırıcı bir şey ve sen tam merakın uyandırdığı yerde bitirdin.”
Gülümsediğinde kalbim duracak gibi oldu ve bende kendimi gülümsemekten alamadım. “Tamam o zaman içeri geçelim, böyle kapı ağzında anlattırmayı düşünmüyorsun umarım.”
Kendi salaklığıma kızıp kenara çekildim. Kulübedeki adam yerinde değildi herhalde Eren kapıyı açarak bahçeye girdi. Yüzüne aval aval bakmayı kesip evi gösterdim.
“Dışarısı daha güzel değil mi?” diye karşılık verdi başımla onayladım.
“Nasılsın şu günlerde?”
Gözlerimi kısıp baktım evet Eren’le konuşmayı seviyordum ama bu doldurma laflara hiç gerek yoktu.
“Boşver bunları şuraya oturalım da sen başla hemen.”
Güldü yeniden ve çimlere oturdu bende aramızda ufacık bir mesafe bırakarak yanına oturdum hemen.
“Sanırım adam Okrentes’e bebekle ne yapacağını anlatıyordu..”
Kafamı salladım.
------- Okrentes’in pek aklına yatmamıştı bu iş ama onun hayatını defalarca kurtaran kişiye karşı çıkmayı da hiç düşünmüyordu bu yüzden olayları dışarıdan izlemeye başladı. Eve her gün ağzı gözü kapalı insanlar ellerinde kocaman bir torbayla gelip bebeğin odasına giriyorlardı. Onlar girdiği zaman bebek öyle bir ağlama tutturuyordu ki en kalpsizin bile yüreği burkuluyordu.
Minik şey, adamlar gittikten sonra çektiği acıyı bile unutuyordu ve emzirmesi için onu sütannesi olarak belirledikleri kişiye veriyorlardı. Bebeğin dışında değişen hiçbir şey yoktu ama içi gittikçe değişimlere uğruyor, insanlardan farklı bir hâl almaya başlıyordu. Onu buraya getirten adamın amacı da buydu. Bebeğin üzerindeki ufak değişimleri fark ediyor ve bunları memnuniyetle izliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaz Ve Kırmızı
FantasíaMasumluğun rengi nedir? Bence gridir, bir melek kadar masum bir bebek bile gridir. Çünkü o bebeğin rengini açıp beyaza dönüştürebilirsiniz ya da koyulaştırıp simsiyah yaparsınız. Ya bir melek yetiştirirsiniz ya da onu bir şeytana dönüştürürsünüz. K...