~45

8.7K 484 44
                                    

Ah Selam! Bu bölüm üzerinde çokça düşündüğüm için geç geldi :) Diğer bölüm final olacak kesin bilgi yayalım arkadaşlar aslında kendimi sıkıp 45. bölümde final yapmak istemiştim ama beceremedim gördüğünüz üzere :D sanırım ben bu hikayeyi bitirmek istemiyorum ama bitmek zorundaa... Finali aceleye getirmiş gibi olmak istemiyorum zira hiç de acele acele bitsin diye yazılmadı. (Evet burayı uzatarak sanki çok sayfa yazmışım gibi görünsün diye boyuna laf salatası yapıyorum)

Bilmiyorum siz ne düşünürsünüz ama ben bu hikayeyi yazmaya başladığımda (Yaklaşık dört sene önce) kurguladığım sona ulaştım. En başından beri hep böyle bitmesini istiyordum :) Yalnız bölü sonunda bana küfretmeyin, daha bitmedi final diğer bölümdee :D Tamam tamam susuyorum keyifli okumalar :) Ve tekrar okuma fırsatım olmadı, kusurlarımı affedin :)

Yazın ortasında olmamıza rağmen insanların attığı çığlıklar kanımı donduruyordu. Korkum ellerimin buz gibi olmasına neden oluyordu. Avucumun içindeki minik el de en az benim elim kadar soğuktu. Parmaklarımın arasında buz tutuyor gibiydim. Yapabildiğim tek şeyi yapıyordum; yürüyordum ve Eren'e seslenebilmek için beynimin içinde dönüp duran düşünceleri toparlamaya çalışıyordum ama içinde bulunduğum ruh halinden sıyrılıp da bir şeyler yapmak o kadar zordu ki. Beynimin içinde durmadan tehlike çanları çalarken diğer her şeyi yok sayıp tek düşünce üzerinde odaklanabilmek imkansızdı.

Girdiğimiz kan kokulu ağır havası yüzünden zorlukla nefes aldığımız koridorlarda henüz kimseyle karşılaşmamış sadece kapısı açık boş hücrelerin üzerimize çevrilen bakışlarına maruz kalmıştık ama böyle gitmeyeceğini, eninde sonunda karşımıza birilerinin çıkacağını biliyordum ve elimde ikimizi koruyabileceğim hiçbir şey yoktu. Kısacık göz attığım hücrelerin içinde de gözüme kullanabileceğim silah ya da silaha benzer hiçbir şey gözüme çarpmıyordu. Telaşın tırnaklarını etime batıra batıra yukarılara tırmandığını hissediyordum. Buna izin vermemeliydim.

Yürümeye devam ederken derin derin soluyarak biraz olsun sakinleşmeyi denedim. Burada olmadığımı şu an deniz kenarında olduğumu ve yanımdaki çocukla beraber kovalamaca oynadığımı düşündüm. Yüzüme çarpan rüzgar kan kokmuyordu bana ıhlamurların kokusunu getiriyordu.Hazır olduğumu hissettiğimde "Eren." Diye seslendim zihnimden ama yeteri kadar etkili olmadığını biliyordum. Yeterince odaklanmayı başaramamıştım. Derin bir nefes alıp tekrar sesleneceğim sırada tepedeki minik pencereden sızan ay ışığının altında parlayan bir şey gözlerimi aldı. Bir silah olabilir mi umuduyla gözlerim hemen aranırken çıplak taş zeminin üzerinde duvarın hemen kenarına rast gele atılmış gibi görünen hançeri gördüm. Vücudumu derhal durdururken Chang Li'nin de durmasını sağladım. Çekik gözlerini dikmiş bana bakıyordu. İşaret parmağımı uzatarak ona hücrenin içindeki hançeri gösterdim.

Aklımda Tan'la yaptığım anlaşma dönerken hipnoz olmuş gibi bakıyordum. Chang Li elimi bırakıp ilerlediğinde vücuduma ait olan bir parça benim isteğim dışında hareket etmiş gibi şaşkınlıkla on çevirdim bakışlarımı. Kararlılıkla ilerleyip hançerin önünde durdu. Onun gölgesi hançerin üzerine vurduğunda parlamayı kesmiş metalin üzerindeki kan izlerini görebiliyordum. Minik elleriyle hançeri kavrayışını sessizce izledim. Fazla büyük olmasa da onun ellerinin arasında kocaman gibi görünüyordu. Yanıma geri döndü ve elindekini bana uzattı. Onunla birini öldürmem gerektiğini düşündükçe sanki elime almazsam bu işi yapmaktan kurtulacakmışım gibi hissediyordum. Bu hissin doğru olmadığı korkunç bir şekilde aklımda çaktığında titreyen elimi uzatıp ufaklığın elindeki hançeri tuttum. Sanki yapacağım şeyi bilirmiş gibi küçük gözleriyle zeki zeki bakıyordu bana.

Hançeri diğer elime geçirip elini tuttum yeniden. Minicik bir çocuk için çok fazla şey yaşamıştı ve yaşamaya da devam edecekti ama ben ne olursa olsun onun önünde kimseyi öldürmeyecektim.

Beyaz Ve KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin