~34

8.1K 492 19
                                    

  Yorumlarınız beni çok mutlu ediyor, lütfen yorum yapmaya devam edin! :D 

  Onun lafını ben kesmeden hızla anlatması için susup devam etmesini zorla dayandığım bir sabırla beklemeye başladım.

    “Çok yaşlıydı ve dişlerinin yarısında fazlası döküldüğü için çıkardığı garip sesleri anlamak biraz güçtü, bu efsaneyi anlattığını hayal meyal hatırlıyorum zaten.” Diye torunlarına ilginç bir hikaye anlatacak bir dedeymiş gibi başladığında yaşının hakkını verdiğini düşündüm. Oğlan 65 yaşındaydı!

     “Tahmin edersin bu oldukça eski bir hikaye bu, vampir/kurt adam gibi insana göre doğaüstü olan varlıkların arasına aciz insan indiğinde ve insan diğer bütün varlıkları birbirine kışkırtmak için toprağı, havayı ve suyu vesveseleriyle doldurup, insanların da kendi aralarında birbirlerine düşmesi ve nefsini hoş etmesi için telkinlerde bulunarak onu saptırmak için uğraşlar verdiğinde insanların ve diğer varlıkların arasındaki dengeyi koruyabilmek için bir şey daha geldi dünyaya.”

     Tam bu anda durduğunda kulaklarım dikkat kesilmiş, başka hiçbir şeyi duymadan onu dinliyordu. Konuşmadım ve devam etmesi için gözlerimi gözlerine diktim.

     “Düzeni bozmak için şeytanla ölümüne uğraş veren bir varlık.”

    Bunu söylediğinde dayanamadım ve lafa atladım. “Bir melek mi?!”

    Gülerek “Hayır, hayır.” Dedi. “Melekler bambaşka varlıklardır yaratıcının hizmetkarları da diyebilirsin. Ayrıca insanlara da görünmezler. Bu varlıksa onlardan tamamen farklı ama insan tahayyülündeki melek şemasına uyduklarını rahatlıkla söyleyebilirim.” İnsan tahayyülü? Melek şeması? Boşver şimdi bunu! Dedim kendi kendime o devam etti “Bunu anlatan yaşlı adam onların ‘puğu’ dan oluştuğunu söylemişti ama büyük ihtimalle söylemek istediği şey ‘su’ dan oluştuklarıydı. Ateşin tam karşıtı diye eklemişti sonradan.”

     Ateş ve su diye geçti aklımdan, iyi ve kötü, aydınlık ve karanlık, Eren ve Tan.

     “Ama bu öyle basit bir su değil, karanlık ve siyah bir su. Ateşin parlaklığını örtmek için karanlık, onu söndürmek için serin.”

     “Peki bu varlık…” diye araya girmiştim ki beni susturdu.

    “Şişt! Sessiz ol biraz, sen mi anlatıyorsun ben mi?”

     Ağzımı uslu bir çocuk olup kapattıktan sonra onu yeniden dinlemeye koyuldum. Beni sinir eden bir yavaşlıkla ağzını birkaç kez açıp kapadıktan sonra konuştu. Kapris yapıyor bir de ya…

     “Bu varlığını karanlık sudan alan varlık diğerleri gibi duygulara da sahipti. Kızabilir, öfkelenebilir, sevinebilir ama asla yapmaması gereken şey bir insana aşık olmaktır.”

      “Ya aşık olursa?”

     Bu sefer araya girmemden rahatsızlık duymadı ve ağır adımlarla bana yaklaşmaya başladığında konuşmasını da kesmişti. Gözlerimi üzerinden çekmezken “Hey ne oluyor?” diye düşünmekten de kendimi alamıyordum.

    Dibime gelip yaranın bir parazit gibi oturduğu ve orada istenmeyen bir padişah gibi benim hükümdarlığımda olan vücuduma dalga dalga acı yaydığı kolumu tutup kaldırdı ve bluzumun kolunu yukarı sıyırıp yarayı görünüre çıkardı.

     “Aşık olursa işte bu olur ve eğer bu aşk karşılıklı ise, devam ettikçe insan yavaş yavaş onu gözleri önünde ölür.”

     “Çaresi…” diye fısıldamışken yine lafımı kesti. “Tek çare aşkın bitmesi. Başka çare yok Sinem.”

     Kolumu çekip bir iki adım gerilerken bağırdım. “Neden sadece insanlar!?”

     Bana baktı gözlerindeki ifadeyi okuyamıyordum. “Çünkü bir vampirin yarası dakikalar içinde iyileşir, bir kurt adamın derisi bu şekilde bir yaranın acı vermeyeceği kadar kalındır. Benim gibi olanlar zaten bu aşk meşk konularına vakit bulamayacak kadar meşgul ve onu önemsemeyecek kadar uzun yaşarlar. Pek çok diğer aklı olan türün içinde en kırılgan varlık insandır işte bu yüzden sadece insan.”

     Gözlerimi kapatıp duyduklarımı aklımın sindirmesi için bir iki dakika bekledim. Oluşumunu karanlık sulardan alan bir melekti Eren… Ve söylediğinin aksine beni seviyordu. Eğer sevmeseydi omzumdaki yara oluşmazdı ve kolumdaki de geçen sene olduğu gibi iyileşirdi. Peki Eren beni sevdiği için üzülsem mi? Beni unutursa yaşayacağım için sevinsem mi? Eren beni unutursa yaşayacağım için bunu mu istemeliyim yoksa sonunda ölmek olsa da onu istemeye mi devam etmeliyim? Elbette ki ikincisi, zaten kızın yerini bulduğumu kimseye söylemeyeceğim için bütün dünya ölecekti, ben kendi ölümümü biraz erkene almışım çok mu? Tabi kızı bulmadığım için dünya ölecek diye de kesin bir şey yoktu, sonuçta önümde bir seçenek daha vardı ama neyse...

     “Sinem.” Düşüncelerimden bir kelebeğin kozasından sıyrılması gibi sıyrılıp çıktım ve fark etmeden yere indirmiş olduğum gözlerimi kaldırıp Cemal’e baktım.

     “Kim bu?” dediğinde yine Eren ve söylediklerine kaydı aklım. Seni pis yalancı! Bir de görmek istemiyormuş beni! Göstereceğim ben sana, o dediklerini fitil fitil burnundan getirmezsem bana da şu kızı bulmak göreviyle dünyaya gönderilmiş ve dünya da dengeyi sağlamakla görevli bir varlığa -kısaca meleğe- deli divane aşık olmuş Sinem demesinler!

     “Cemal unut gitsin, zaten bana çoktan veda etti kendileri.”

     “Ah buna sevindim.” Durup beni iyice inceledikten sonra devam etti. “Herhalde sende gururundan onun peşinden gitmezsin zaten.”

     Gitmez miyim? Bir kere pek sevgili moruk Cemal aşkta gurura yer yoktur ama sen bunu bilmesen de olur. 

Beyaz Ve KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin