~22

9.6K 526 34
                                    

Okuyanlardan iki kelime de olsa bir yorum istiyorum, çok mu şey istiyorum? 

   Ben kurtulmak için can havliyle çırpındıkça o beni daha sıkı tutuyordu. Feci şekilde sıktığı iki kolumda iyiyden iyiye acımaya başlamıştı.

     “Bırak beni! Sana diyorum bırak beni!”

      Ceren’in suratına mutlu olduğunu belli eden bir gülümseme yayıldı. “Boşuna uğraşma tatlım. Şimdi bize söyle…” Odanın ortasındaki haritanın kıyısına sürüklediler beni. “Hangi ülkenin neresinde?”

     Kollarımdaki acı beynime zıplayıp ortalığı inim inim inletirken gökten ilham gelmesini bekleyerek gözlerimi haritaya diktim. Gerçekten, benim şu an nerede olduğunu anlayabilmek için ne yapmam gerekiyordu? Beklediğim ilham aklıma inmeyince aptal olduğumu düşündüm. Ben kocaman bir aptaldım, yine tutmuş kendi ayaklarımla ateşin içine iki kere düşünmeden atlamıştım. Şansımı neden zorlamak zorundaydım sanki? “Bilmiyorum!” diye haykırdım haritaya doğru sonra başımı arkamda duran Ceren’e çevirdim gözümün ucuyla bakarak görebileceğim kadar arkamdaydı. “Anlasınıza aradığınız ben değilim!” ama onun beni dinlediği falan yoktu. 

     “Haritaya bak!” derken yanıma gelip parmaklarıyla yanaklarımın içine gömülmesine neden olurken başımı haritaya geri döndürdü. Harika kollarımın acısı yetmiyormuş gibi sanki. “Bir şeyler hissediyor olmalısın.”

     Canım yanıyordu ve asansörde bu kız beni öldürmeye çalışırken bile korkmadığım kadar çok korkuyordum. O sırada en azından elimde kendimi savunabilmem için bir şans vardı şu an o da yoktu ama bir dakika sandıkları kişi olduğumu düşünüyorlarsa ki evet öyle düşünüyorlardı beni öldüremezlerdi öyle değil mi?

     Aklıma oğlanın parmağındaki yüzük geldi. Şu Cemal’in çalıp çırpıp koleksiyon yaptıkları gibi o da büyülü olmalıydı. Cemal büyücü değildi ama yine de o asayı kullanabilmişti o zaman bende o yüzüğe dokunmayı başarabilsem beni kurtarması için birine yardım çağrısı gönderebilirdim. Peki oğlan kollarımı bu kadar sıkı tuttuğu için bir çift kalas gibi iki yanımdan uzanan bu uzuvlarımı nasıl hareket ettirip de o yüzüğe değmeyi başarabilecektim? Bana zaman lazımdı. Kafamı geri atıp Ceren’in parmaklarından kurtulurken oğlanın sert göğsüne çarpmıştım. 

     “Bana ihtiyacın var.” Dedikten sonra Ceren’in mutlu görünen yüz ifadesinin sinirli mağara kadını ifadesine evrimleşmesini zevkle izledim. “O yüzden beni öldüremezsin.” Kolumdaki acıya rağmen bende gülümsemeyi başarabildim. Şu yüzük hangi elindeydi. Hah işte şurada... “Şimdi beni bırakmasını söyle, yoksa ağzımdan nerede olduğuyla ilgili cevabı asla alamazsın.”

     Ceren kafasını salladığında oğlan beni bıraktı ve biraz geriye gitti. Haritaya baktım bir süre ve bir şeyler geliyormuş gibi gözlerimi kapattım. Niyetim gerçekten bir şeyler görmek değildi sadece görmüş gibi davranıp ilgiyi haritaya çektikten sonra oğlanın üstüne saldırıp yüzüğe dokunacaktım kesinlikle ama gözlerimin önünde beliren soluk bir görüntüyle tam anlamıyla şaşakaldım. Çimleri yemyeşil olan bir bahçe vardı önümde, rüzgâr hafif hafif eserken yeni kesilmiş çimlerin baygın kokusunu burnuma dolduruyordu. Çimlerin üzerine oturmuş bir anne kucağında cicili bicili elbiseler giydirmiş olduğu masmavi gözlü bir bebeğiyle neşe içinde oynuyordu. Bebek o kadar güzeldi ki… Bu bebek... Benim küçükken rüyamda gördüğüm o bebekle aynıydı. Bana "Beni gerçekten kaçırır mısın?" diye soran bebekle... Uyandığımda o bebeğe her zaman "Hayır seni kaçırmayacağım beni rahat bırak! Söz veriyorum kaçırmayacağım!" derdim.

      Bebeğine bir şeyler anlatıp gülümseyen annesi beni fark etmemişti ama bebek o kocaman mavi gözlerini bana dikti yumruk yaptığı elini küçücük ağzına sokmaya çalışırken. Sonra elini çekip bana gülümsedi ve kollarını uzattı. Ayaklarımın altımdan çekildiğini hissettiğimde özlediğim bulutsuz gökyüzü bütün görüş alanımı kaplamıştı. Bir şeyin beni tuttuğunu hissettim. Gökyüzü gözlerimden silindi ve başka bir mavilik belli etti karanlığın altından kendini yavaşça. Nerede olduğumu kavradığımda beni koltuk altlarımdan tutmuş olan elin üzerindeki yüzüğe gitti gözlerim. Beynim ben daha düşünemeden elime kalkıp yüzüğe değmesi komutunu verdiğinde elim bu komutu hemen yerine getirdi. Sıcak bir hissin yüzüğe değen parmağımdan elime oradan koluma ve bütün vücuduma yayıldığını duyumsadım. Sanki görüntülerin hepsi yavaşlamıştı. “Sinem?” diye bir ses duydum ama bu Ceren’in ya da beni tutan oğlanın sesi değildi bu başka âlemlerden ismimi fısıldayan Cemal’in sesiydi. Ben Eren’i düşünürken o nasıl fırlamıştı beynime, içimden adana sen çık aradan demek geldi ama Ceren’in ağır çekimde bana doğru uzanan elinden anlamıştım ki fazla vaktim yoktu. “Cemal yardım et!” diye feryat figan ettim “Ceren! Beni kaçırdı!” aslında tam doğru değildi sonuçta kendim gelmiştim ama sonradan beni zorla alıkoymaya başlamıştı ki bu da kaçırmakla eş değer oluyordu zaten.

     Sonra Ceren elimi tutup yüzüğün üzerinde çekti hemen, sıcaklık bir anda vücudumu terk ederken, Cemal’in beni duymuş olmasını ve hemen gelmesini umut ediyordum. Bu sefer bu delirmiş kız beni kesin çiğ çiğ yerdi. 

     “Ne yaptığını sanıyorsun sen?!”

     Kızın çılgınlıkla parlayan gözlerine baktım. İçimde bir korku dalgası yükselip bütün bedenimi esir alıyordu bu gözlere baktıkça. Cemal… Cemal hadi lütfen! Çabuk ol… Mengene gibi parmaklarımı boğazımı kavradığında “Kızı rahat bırakmanı öneririm.” Diyen bir sesle ikimizde o tarafa döndük hızla.

     Cemal elinde o meşhur asasıyla tam karşımızda duruyordu. Oh be! Kurtuldum işte. Neşet beni bırakırken Ceren kolumu çekti hızla ve ben dengemi sağlayamadığım için kendimi yerde buldum. Oğlan yüzüğü Cemal’e doğrulturken Ceren tek ayağını sırtıma koyup beni yere bastırdı ve bana doğru eğildi. “Biliyor musun? Seni kaybetmeye hiç niyetim yok şimdi neredeymiş söyle bakalım.”

     Sırtımın ortasına öyle bir bastırıyordu ki kemiklerim birbirine geçecekmiş gibi hissediyordum. Nerede olduğunu görmemiştim ki sadece rüyalarımın baş kahramanı o bebeği ve annesini görmüştüm bu kız neyin hesabını yapıyordu hâlâ “Bilmiyorum.” Dedim acıyla kız daha çok bastırdı ayağını attığım çığlık bütün dünyada yankılanıp herkesi noluyor diye bir anda buraya üşüştürecek türdendi ama kimse gelmedi. “Sana bilmiyorum dedim!”

     “Bu böyle olmayacak.” Diyen kızın ayağını üstümden çekerken bir bağırtıyla iki saniyeliğine dağılan dikkatinden faydalanıp bir anda ayağa kalktım ve kalktığım gibi yüzüne yumruğumu geçirmem bir oldu. Sırtım ayakta durduğum her saniye daha fazla error veriyordu. Kırılan bir kemiğim olabilir miydi acaba. Yüzümü çevirip odanın içinde Cemal’i aradım. Onun da sırtı duvara yapıştığına göre köşeye sıkışmıştı ve yüzükten çıkan şimşeklere de karşı koyamıyor gibi görünüyordu. Cemal’e doğru koşmaya başladığımda biri ayak bileğimden tutup yeniden yere yuvarlanmama neden oldu. Ah! Sırtım. Bu kız ölmeyi çoktan hak etmişti, içimden ona doğru taşan öfke ve nefretle yüzümü döndüm ve diğer ayağımla öbür ayağımı tutan eline sıkı bir tekme indirdim. Sen beni çok hafife almışsın kızım. Yeniden toparlanıp ayağa kalkarken “Cemal!” diye bağırdım “Bizi buradan bir an önce götür!” O da aynı anda bana doğru koşmaya başladı. Oğlan arkadan yüzüğü Cemal’e doğrultup hiç vakit kaybetmeden ateşledi. Bunu fark eden ben çok daha hızlı olmaya zorladım kendimi. Cemal koşarken bir yandan da asaya doğru bir şeyler fısıldıyordu. Yüzükten fırlayan ışık hızla yol alıyordu ama her nasılsa gözlerimle onu takip edebiliyordum. Cemal asayı öne doğru uzattı, ışık bizi bulmak üzereydi. Bende kolumu uzatıp parmak uçlarımla asaya değdim ve o anda her şey değişti. Sağlam bir bulantı midemde baş gösterirken tam da yatağımın üstünde belirdim, ama ileri doğru uzanmış olduğum için yatağın üstünden yerde yatan Cemal’in üstüne yuvarlandım. 

     Cemal gözlerini açıp bana baktı. “Bana bu kadar meraklı olduğunu bilseydim.”

     Yüzükten fırlayan ışık aklıma geldiğinde söylediğini umursamayıp endişeyle yüzüne baktım “Sen iyi misin?”

     “Evet, tek sıyrık bile yok! Vay be yüksek bir büyücüyle dövüştüm ve hala sağım.”

     Tokadı yüzüne geçirirken sırtım yine bana sertçe bir ültimatom gönderdi. Onu umursamadan “Seni aptal çok geç kaldın.” Dedim ve üstünden kalktım. Yanağını tutarken bana baktı ve o da ayağa kalktı. “Kurtarsak ayrı bir suç kurtarmasak ayrı!” sinirlenmişti doğal olarak. “Ne işin vardı senin orda.”

      Birbirine kavuşturduğum ellerimi çözüp kirpiklerimin üstünden baktım ona. “Vurduğum için özür dilerim sadece çok garip şeyler oluyor…”

      Kendini sakinleştirmeye çalışarak kafasını salladı. “Bu sorumun cevabı değil ne işin vardı orada?”

     Ona başından sonuna tek kelimesini bile atlamadan olanları anlattım. Gözleri kocaman açılmış bakıyordu bana.

     “İnanmıyorum… Ceren peşini bırakmayacaktır… Demek patron bu yüzden benden de sakladı gizli olmasını istiyordu… Seni korumak için.”

     Başımı salladım. Patron mu? Her neyse bu bana da gayet mantıklı geliyordu… Ve o müthiş soruyu sordum Cemal’le odamın ortasında dikilirken “Şimdi ne olacak?”

Beyaz Ve KırmızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin