Uzun bir aradan sonra tekrar sizlerleyim canlarım.
Medyadaki şarkı; Eda Baba - Gelmiyorsun
Keyifli okumalar dilerim...Melek'ten;
Her şeyden, tüm bu yaşanılan kötü anlardan kurtulmak istercesine gözlerimi kapatmıştım sımsıkı. Önümde bir deniz ve dalgaların kıyıya vuran martılarla karışmış bir ses. Derinden yabancı bir ses geliyordu. Bu ses bir vapura veya feribota ait olabilirdi. Fakat tüm bunlar yaşadıklarımı gerçeği unutturmuyordu. Gözlerimi tekrar açıp önümdeki şu eşsiz maviliğe baktım. Canımdan bir parça alıp götürmüşlerdi ta uzak asla ulaşamayacağım diyarlara. Şimdi ne yapacaktım ben Burkay'sız? Nasıl yaşardım onsuz? O benim sadece sevdiğim, aşık olduğum adam değildi. O benim ailem, arkadaşım, sırdaşımdı. "Ah be hayat bir kere de gülmez misin bana? Bir kere olsun, bir kere olsun ya benim yanımda olmaz mısın? Hep en mutlu olduğum anlarda dizime çelme takmak zorunda mısın sanki?" durdum. Bağırmak boğazımı acıtmıştı. Ama kalbimin acısından bu acıyı bile hisedemez olmuştum artık. "Cevap versene hayat, neden susuyorsun? Neden bu acıları yaşatırken konuşuyorsun da şimdi susuyorsun? Önce annemi aldın elimden şimdi de sevdiğim adamı. Neden?" Cevap olarak gök gürültüsü sesi gelmişti. Kafamı salladım kendime gelmek istercesine. Sanırım artık iyice deliriyordum. Hava iyice karamış ve soğumuştu. Burkay'n ailesi daha fazla meraklanmadan eve gitsem iyi olurdu. Etrafta da kimseler kalmamıştı zaten. Tam kalkacakken yanımda bir hareketlilik hissedince bakışlarımı o yöne çevirdim. Kısa, tombul orta yaşlarda gözlüklü bir adam bana bakıyordu. Yana doğru jölelenip taranmış siyah saçları nedense içimi bulandırmıştı.
"Afedersiniz." dedi adam tok bir sesle.
İlk başta cevap vermek istememiştim. Fakat adamın inatçı yüzünü görünce vaz geçtim. Belli ki önemli bir şey vardı. "Buyrun." dedim sesimin gayet soğuk çıkmasını özen göstererek.
"Buralarda çay bahçesi varmış. Hava kararınca yolları karıştırdım sanırım. Nerede biliyor musunuz acaba?"
Tarif etmek için ayağa kalktım. Bahsettiği çay bahçesi on metre ilerideydi. Levhası da görünüyordu zaten. "Evet biliyorum. Buradan dümdüz gide..." dememe kalmadan arkamdan biri gelip elindeki şeyle ağzımla burnumu kapatmıştı. Ben ne kadar çırpınırsam çırpınayım arkamdaki kişi ahtapot gibi beni sarmış ve olduğum yere sabitlemişti sanki. Yardım istercesine önümdeki benden yol tarifi isteyen adama baktım. Ama nafile. Bana yardım etmek yerine biraz uzaklaşmış ve telefonla konuşuyordu. Neler oluyordu ya? İyice nefessiz kalınca mecbur nefes almak zorunda kaldım. Nefes almamla bir her yeri bulanık görmem bir olmuştu. Yavaş yavaş uykum gelmeye başlamıştı. Kendimi arkamdaki adamın kollarına bıraktım.
Dört Saat Sonra;
Gözlerimi ne kadar açmak istemesem de mecbur açmak zorunda kalmıştım. Çünkü etrafımda bitmek bilmeyen bir gürültü vardı. Sarım bu ağaç kesme sesiydi ya da başka bir şey. Nerede olduğumu anlamak istercesine önce yataktan kalkıp etrafıma baktım. Oda da bir tek benim yattığım yatak ve yanıbaşımdaki eski masadan başka hiçbir şey yoktu. Rengi belli olmayan penceredeki perdeler bile iyice yıpranmış ve yırtılmıştı. Of!!! Bu kokuda neyin nesiydi böyle? Odanın içinde yoğun bir rutubet kokusu vardı. Duvarlarda desen örümcek ağından tut her şey vardı. Bu zaten bulanan midemi daha da bulandırmıştı. Tepedeki lamba ara sıra gelip gitmesi malesef ki tüm bunları görmeme engel olmuyordu. Böyle bir yerde olmak yerine ölmeyi tercih ederdim. Kapının bir anda açılmasıyla irkildim. İceriye iri yarı iki adam ve bir de küt siyah saçlı kadın girmişti. Kadın sanki birine benziyordu fakat kime benzediğini çıkaramamıştım. İki iri adam geride kalmış ve kadın bana doğru geliyordu. Gülümseyerek gözündeki siyah gözlüğü çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NERGİS (TAMAMLANDI)
AcciónO gece çığlık çığlığa bağırmıştı kız. Delicesine kurtarılmaya beklemişti. Fakat kimselere duyuramamıştı sesini. Sevdiği adam bile bu çığlığı, yalvarışı duymamıştı. Çaresizlikle teslim oldu. Artık onu kimse kurtaramazdı bu bataklıktan. Adam ona zorla...