4.2

2.3K 142 45
                                    

Multi-medya: İrem
#Bishob Briggs- Never Tear Us Apart

Elimdeki yemek tabletiyle penguen gibi yürüyerek Yusuf'un yanına gittim ve tableti masaya sertçe bırakırken ofladım.

"Sekizde kahvaltı mı olur be?!"

Yusuf bu halime gülerken ketçaplı patatesini ağzına attı. Ona ters ters bakıp yanına oturdum ve o sıra sıradan yeni çıkan Şeyda geçip karşıma oturdu.

Gözlerim irileşti. "Oha." dedim kendimi tutamadan. Bu kız sabahın köründe bu kadar süslenmeye üşenmemiş miydi?

Şeyda "Ne vardı?" diyerek gözlerime bakınca "Hiç canım," diye sahte bir umursamazlığa büründüm. "Sadece saat sabahın sekizinde gelinin kız kardeşi makyajı yapmışsın. Nedir yani?"

Laflarıma karşılık gözlerini devirdi ve imayla Yusuf'u işaret etti. "Yat kalk dua et sen şu çocuğa." Kendi üstünde kot şort ve sarı büstiyer varken ben direkt pijama şortu ve gri kapüşonlumla çıkmıştım dışarı. Ama bu umrumda değildi.

Ona dil çıkardım ve tekrardan mutsuz ruh halime bürünüp başımı Yusuf'un omzuna yasladım.

"Elvan kahvaltını etsene, güzelim. Bak gün boyu ordan oraya koşturacağız, yorgun düşersin."

Çenin güzelim diyen ağzını yerim.

Çocuk gibi omuz silktiğimde Yusuf kendi çatalıyla patates kızartması alıp ağzıma uzattı. Dudaklarımı büzdüm. "Ketçapsız yemem ben."

Bu sefer patatesleri ketçapa batırdı ve ağzıma öyle uzattığında itiraz etmeden patatesleri yedim. "Sabah sabah romantik komedi filmi mi çekiyorsunuz, amına koyayım." diyen Çağrı bir anda diğer yanıma oturduğunda ağzımdaki patatesleri çiğnemeyi bırakmadan "Sana ne?" dedim ters ters.

"Günaydın!" İrem'in sesini duyunca Şeyda anında gülümseyip el salladı. "Gelin gelin!"

Ceyda ve İrem, Şeyda'nın iki yanına geçerken yan gözle Çağrı'ya baktım. Hareketleri duraksarken İrem'i şöyle baştan aşağı bir süzdü. Heh, yürü be koçum.

Ceyda ağız ucuyla "Günaydın," dedi herkese ardından öfkeli öfkeli telefonundan mesaj yazmaya başladı.

"Hay ben saat sekize kahvaltı ayarlayanın beynine sokayım." diyerek sessiz küfürlerle gelen Ayaz' da Yusuf'un yanına yemek tabletiyle oturunca kadro tamamlanmıştı.

"Bunlar oda arkadaşlarımız İrem ve Ceyda," diyerek kızları bizimkilere tanıttı Şeyda.

Çağrı hemen "Memnun oldum, ben de Çağrı." diye atılınca başımı kaldırıp Yusuf'a baktım. O da bana baktı ve yine aynı anda sessizce güldük.

"Sabah sabah bu ne hal?" Ayaz direkt olarak Şeyda'ya baktı ve kızları umursamadan onu süzdü. "Düğün var da haberimiz mi yok?"

"Of sana ne?" diye çıkıştı Şeyda. Benim Ayaz'ı görünce dili tutulan kankim nereye gitti?

"Bence gayet normal," diye destek çıktı İrem, Şeyda'ya. Ardından imalı imalı güldü. "Şurdaki çocuğun ilgisini kesin çekersin."

Şeyda anında o yöne dönünce biz Yusuf'la çaktırmadan Ayaz'a baktık. Ayaz gözlerini irileştirdi, İrem'in gösterdiği çocuğa baktı sonra da kaşlarını çattı yavaş yavaş.

"Çocuk bildiğin Alacakaranlık Jacob." Şeyda'nın benzetmesine istemsizce gülüp ben de baktım o tarafa. Harbiden benziyor lan.

Birden görüş açıma bir el girdi ve Yusuf çenemden tutup başımı kendine çevirdi. "Ne?" dedim masum masum.

"Onun bunun erkeğine bakmak yok, anlaştık mı?"

Ağardan gel yiğidim ya.

"Ama Jacob dedi Yusuf."

Burnundan sert bir nefes verip çenemdeki elini çekti ve kendini gösterdi. "Jacob mu ben mi?"

Dur bir dakika, mayınlı soru bu. Birkaç saniye bekledim ve o sırada Yusuf kıpkırmızı oldu. Hemen "Tabiki de sen Yusuf'um," diyerek beline sarıldım. Affet beni Jacob. Allah'tan Edward demedi, yoksa kesin onu seçerdim.

"Siz kızlar da göz zevki denen şey yok," dedi Ayaz çatık kaşlarla, hâlâ Jacob'a benzeyen çocuğu kesen Şeyda'ya bakarak. "Şu kıl kuyruğun tipe bak, bu mu Jacob?"

Şeyda alayla Ayaz'a bakıp "Kıskanma," dediğinde "Ayaz çok haklı," diyerek araya girdi Çağrı.

"O çocuktan çok daha yakışıklılar var, siz görmüyorsunuz."

Çağrı bunu İrem'e bakarak söylemişti. İrem birkaç saniye Çağrı'ya bakıp "Haklı," dedi ve Şeyda'ya döndü. "Bak şurda tam bir Kerem Bürsin var."

"Sikeyim."

"Sokayım."

Ayaz ve Çağrı aynı anda mırıldanınca dayanamayıp kocaman bir kahkaha attım. Yusuf da benimle birlikte gülüp kolunu omzuma attı.

"Kahvaltınız ve erkek beğenip, yermeniz bittiyse bir şeyler yapalım artık."

"Hadi sahile inelim," dedi Şeyda ve heyecanla ayağa kalktı.

İrem de "Aynen," deyip doğruldu ama daha sonra yanında hâlâ mesajlaşmakta olan Ceyda'ya bakıp ciddileşti.

"Ceyda üç saniyen var, telefonu bırak sahile iniyoruz."

Ceyda kıpkırmızı olmuş bir şekilde "Boğarım ya ben bunu!" diye bağırınca İrem gözlerini devirip telefonu elinden çekip aldı.

Hemen ardından hep birlikte ayaklandık ve görevli öğretmenlerden gerekli talimatları aldıktan sonra kalacağımız tesisten çıkıp sahile doğru yürümeye başladık.

Ayaz ve Çağrı arkadan geliyor, önlerinde yürüyen İrem ve Şeyda'yı kısık gözlerle takip ediyorlardı. Yazık yahu!

Yusuf omzuma attığı kolunu çekmeden kulağıma eğildi. "Biz tüm bir hafta bu dörtlünün tripleriyle mi uğraşacağız?"

Sırıtarak başımı kaldırdım ve "Bakma sen bunlara, Şeyda Ayaz'ın yanında bir kız görsün delirir." dedim kulağına doğru. "Ayaz da fark etmese de dünden meraklı, olur bunlar hemen."

"İnşallah," Yusuf geri çekildi ve kumsala ulaştığımızda ayağımızdaki ayakkabıları çıkarıp o şekilde yürümeye başladık. Deniz hemen ilerimizdeydi.

Bir anda olduğumuz yere havadan bir top geldi. Ceyda üstüne gelen topu ani bir refleksle tuttuğunda üstü çıplak ve sarışın bir çocuk hemen gelerek "Kusura bakma," deyip mahçupça gülümsedi.

"Önemli değil." Ceyda topu uzattığında sarışın çocuk elinde aldı ardından bize bakıp "Merhaba," dedi hepimize hitaben. "Yenisiniz galiba, daha önce görmedim sizi."

"Bugün geldik ve yapacak bir şeyler arıyoruz," diye konuştu İrem bunu üzerine.

"Aa öyle mi?" Eliyle arkasını işaret etti. "Biz de arkadaşlarımla voleybol oynayacak birilerini arıyorduk. Bize katılır mısınız?"

Herkes birbirine baktı ama Şeyda "Neden olmasın!" diyerek cevabı verdiğinde hepimiz o yöne yürümeye başladık.

GÖKKUŞAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin