Yakınımda ki çalılardan hışırtı sesleri duyulurken rahatlamış bir halde soluğumu dışarı bıraktım. Elimden geldiğince kendime çeki düzen vermek için uğraşırken ne kadar bitik gözüktüğümü de tahmin edebiliyordum. Umarım bu gelen kişiler halime acıyıp bana yardım ederlerdi.
Sonunda çalıların arasından izbandut gibi bir adam ortaya çıktı. Karşıdan bakınca çok ürkütücü görünüyordu, özellikle kaşının tepesinden başlayıp gözünün altına kadar devam eden yara izi. Gözleri benimle kesişirken dudağının kenarı sinsice yukarı kıvrıldı. Bu gülüşü bende hoş olmayan hisler uyandırmaya yetmişti. Tehlikeli bakışlarını benden bir an olsun ayırmazken arkasından gelenler olduğunu çalılarda ki hışırtı sesleri belli ediyordu.
"Bak görüyor musun Black sana buralarda kadın sesi duyduğumu söylemiştim." Çalıların arasından gelen iki kişi daha oldu ve tipleri birbirinden korkunçtu. Üstleri başları dağınıktı, hatta eşkıya gibi görünüyorlardı. Derince yutkunurken içimden neden sürekli başıma kötü olayların gelmeye başladığını sorguluyordum. Bu sıralar hiç iyi şeyler olmamıştı benim için. Ejderhanın pençesinden kurtulmayı başarmamı saymazsak elbette.
"Evet görüyorum kardeşim bu güzelliği görmemek için kör olmak lazım." Sonradan gelenlerden biri beni süzerek bunları söylemişti. Üçü de gözlerini ayırmadan beni yiyecekmiş gibi bakıyorlar, bir yandan da tehditkar adımlarla üzerime doğru yürüyorlardı. Korkudan ne yapacağımı bilemezken ayağa kalkamadığım için geriye doğru sürünmeye başladım.
"Kötü bir ejderha beni kaçırıp tutsak etti ve daha sonrasında ondan kaçmayı başardım. Lütfen bana yardım edin! Karşılığından tahmin edemeyeceğiniz kadar altınla sizi ödüllendirir babam." Yalvarırcasına söylediğim sözlerime karşın eşkıya kılıklı adamlar bir an için duraksadı. Birbirlerine bakış attıktan sonra aniden tüm ormanı inletecek kadar güçlü sesle kahkaha atmaya başladılar. Ne olduğunu anlamaz halde bakakalırken söylediklerime güldüklerini anlamam uzun sürmedi.
"Beyler bu kadın belli ki keçileri kaçırmış." diyerek kahkahalarının arasında zar zor konuştu yüzünde iz olan adam. Bana inanmamalarını anlardım. Ancak bana deli demeleri... İşte bunu asla kabul edemezdim.
"Hey ucube kılıklı salaklar! Siz kendinizi ne sanıyorsunuz da Batı hanedanlığının veliaht prensesiyle bu şekilde seviyesizce konuşabiliyorsunuz?! Üçünüz de işe yaramaz boş tenekeden başka bir halt değilsiniz!" Tüm öfkemi kusarcasına bağırarak söylediğim sözlerle birlikte gülmeyi kesmişler ürkütücü bakışlarını bana yönlendirmişlerdi. Bağırmanın etkisiyle nefes nefese kalmıştım ve b-ben daha demin ne yaptım böyle? Ne yaptığını söyleyeyim, her an sana saldırmaya hazır ne idüğü belirsiz üç tane eşkıya kılıklı adama ağzına gelen tüm hakaretleri sıraladın Katherine. İç sesim yaptığım büyük yanlışı yüzüme vururken yaptığım yanlışın hayatıma mâl olabileceğini daha yeni fark ediyordum.
"Hem deli hem de gerizekalısın belli ki." diyerek tıslarcasına konuştu yara izli adam. Lanet olsun kurtulmaya bu denli yakınken şimdi tekrardan kendimi belanın en dibinde bulmuştum. Adam hızla üzerime yürüyorken artık yapabileceğim hiç bir şey kalmamıştı. Korkulu gözlerle üzerime yürüyen adamı seyrederken yalvarmaya başladım.
"B-ben öyle d-demek istemedim. " Kekeleyerek söylediklerime karşın adam duraksadı. İnsafa gelip durduğunu sansam da arkasında bulunan iki adama dönerek korkumu iki katına çıkartacak sözleri söyledi.
"Olduğunuz yerde dikilmeyi kesip buraya gelin, güzel eğleniriz bu çatlakla!" Adamın acımasızca konuşmasından sonra iki adam da eğlendiğini belli edercesine gülerek üzerime yürümeye başladı. Olanları gördüğümde daha fazla bakamayacağımı anlayarak ellerimi yüzüme kapattım ve her şeyin bir kabustan ibaret olmasını diledim.
"Hayır yalvarırım gelmeyin üzerime!" bağırdığım esnada hıçkıra hıçkıra ağlamaya da başlamıştım. Tanrım lütfen beni bu durumdan kurtar! Ben bunları yaşamayı hakedecek hiç bir şey yapmadım.
"Merak etme senin de eğlenmeni sağlaya-" Yara izli adamın dibimden gelen konuşmasını hırlamaya benzer sesle boğuk bir çığlık sesi bölerken ne olduğunu anlayamaz halde ellerimi gözlerimden çektim. Bulanık bakışlarım korkuyla bakan iki adamla kesişti. Bu hallerini anlamlandıramadan dehşet içinde çığlık atıp arkalarına bile bakmadan koşmaya başladılar. Daha demin ne oldu diye düşünemeden sağ tarafımda çimlerin üzerinde yatan kanlar içinde kalmış bedeni fark ettim. Gözlerim irileşirken çığlık atmamak için ellerimi ağzıma bastırdım. O-orada yatan kişi yara izli adam mıydı? A-ama bu n-nasıl olur?
"Fazla oraya bakma!" İkinci bir şok dalgası bedenimi ele geçirirken arkama döndüm. İlk gözüme çarpan kanlar içinde kalmış sivri pençeler olurken kafamı daha da kaldırdığımda keskin yeşillerle buluştu ağlamaktan kızarmış gözlerim. Bu gördüğüm ejderha olamazdı değil mi?
"Demek benden kaçabileceğini sandın Katherine!" Öfkeli bakışlarıyla beraber sert sesiyle konuştuğunda irkilerek ondan uzaklaşmak istedim, hatta ondan olabildiğince kaçmak... Ancak ne şu anki durumum ne de o benim ondan uzaklaşmama izin veriyordu.
"Kaden b-ben üzgünüm." diye fısıldadım. Ses tellerim ağlamaktan ve bağırmaktan yorgun düşmüştü, tıpkı benim gibi bitmişlerdi.
"Demek üzgünsün? Sana benden kaçmaya kalkışırsan senin için iyi şeylerin olmayacağını söylemiştim!" yüzüme karşı yeri göğü inletecek güçte bağırarak konuştuğunda nefesinin rüzgarından korunmak için başımı yere eğdim. Öfkeli bağırışıyla bir an için bedenimin bile rüzgarın etkisine kapılıp gideceğini sandım. Onun karşısında o kadar aciz kalıyordum ki... Korkudan yaprak gibi tir tir titriyordum adeta .
Kanlı pençesini havaya kaldırıp bana doğru uzattığını gördüğümde çığlık atıp kendimi koruma çabasıyla ellerimi yüzüme siper ettim. Ejderhadan zerre korunamayacağımın farkında olsam da sonumun o adam gibi olmasını istemiyordum. O adam gibi ölmek istemiyordum ben...
"K-kaden a-acı bana ö-öldürme beni." sessiz yakarışımla ağlamaya başlarken hayatımın bu kadar kötüleşmesine ve bu kadar aciz duruma düşüşüme lanet ediyor, onun için de ağlıyordum.
"Katherine yapma bunu güzelim. Sana ne kadar kızarsam kızayım zarar vermem, istesem de veremem..." Ejderhanın sesi yumuşamıştı ve üzülmüş gibi çıkıyordu. Daha deminki öfkesinden geriye eser kalmamış gibiydi. Bunu bana daha önce de söylemişti, asla zarar vermeyeceğini. Ama şimdi yanımda bir adamı öldürmüştü. Pençelerine bulaşan kan hala kurumamıştı bile.
Ellerimi çekerek ona bakmak istediğimde zaten dibime kadar gelmiş gözleriyle karşılaştım. Bakışlarında oluşan şefkati rahatlıkla görebiliyordum. Ancak daha demin ki yaptığı...
"Kaden n-neden bunu yaptın? Neden ö-öldürdün?" Zar zor korku içinde sorduğumda bu soruyu bakışlarında ki şefkati tekrar öfke ele geçirmeye başlamıştı. Başını çevirip burnundan sert bir nefesi serbest bıraktıktan sonra bana döndü tekrar.
"Sana zarar verecekti Katherine ve kimse benim olana dokunmaya cüret edemez!" sert sesiyle konuştuğunda ne diyemeyeceğimi bilemeden korku içinde ona baktım. Bir yönden haklıydı o adamlar bana zarar verecekti. Eğer Kaden gelmeseydi neler olacağını düşünmek bile istemiyorum.
"Haklısın Kaden ben üzgünüm. Ayrıca beni kurtardığın için de sana minnettarım." Gözlerinin içine bakarak samimi bir ses tonuyla söylediklerime karşın başını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Bunları yaşamamın sebebi Kaden olsa da bunu düşünmemeye çalıştım. Elimden bir şey gelmeyince daha da üzülüyor, kendimi yiyip bitiriyordum.
Kaden kanlı pençesini çimlere sürerek temizledi. Bu sefer bana uzandığında herhangi tepki vermezken beni almasına izin verdim. Debelenip elinden kurtulmak için çabalasam da bir işe yaramayacağının farkındaydım artık. Hem de tepki veremeyecek kadar yorgun hissediyordum.
Kanatlarını açarak uçmaya başladığında yüzüme çarpan meltemin etkisiyle daha fazla mayışmama engel olamazken gözlerimi yumdum.
"Evimize gidiyoruz ufaklık." Uykuyla uyanıklık arasında onu onaylayan mırıltılar çıkarırken Kaden tatlı bir şekilde gülerek benim de gülümsememe sebep olmuştu.
BÖLÜM SONU
4.42 (14.01.2020)
Canlarım bölüm yayınlamadan uyumak istemedim. Oy vermeden ve yorum yapmadan geçmeyelim olur mu? :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderhanın Tutsağı
FantasyBen kralın biricik kızı, krallığımızın yegane prensesi Katherine Bloom'um. Her zaman ne istersem elde etmiştim. Kralın kızı ve aynı zamanda tek çocuğu olduğum için bana hiç bir zaman saygıda kusur edilmemişti. Haliyle durumlar böyle olunca azıcık da...