Kocaman açtığım gözlerimle etrafa bakarken rüyadaymışım gibi hissediyordum. Devasa büyüklükteki sıra dağlarla çevrili alanın içerisinde uçsuz bucaksızmış gibi görünen yemyeşil çayırlar vardı. Küçük bir şelalenin ev sahipliği yaptığı bu çayırda gün ışığıyla birlikte parlayan berrak bir ırmak vardı. Çayırın bazı yerlerinde daha önce hiç görmediğim pembemsi gövdeleri sahip kırmızı yapraklı ağaçlar bulunuyordu. Şu an gördüğüm manzara tek kelimeyle nefes kesiciydi. Yirmi yıllık ömrümde bu kadar güzeliyle daha önce karşılaşmamıştım. Renkler o kadar canlıydı ki sanki büyülü bir masalın içinde gibiydim.
"Beğendin mi?" ejderhanın ılık nefesi hemen kulağımın dibinden gelirken manzaradan gözlerimi ayırmadan kafamı aşağı yukarı salladım. Erkeksi kıkırtısını duyduğumda gözlerimi kırpıştırarak gerçekliğe döndüm. Manzaraya kendimi fazlasıyla kaptırmışken bana yine fazlasıyla yakınlaşmıştı. Ah cidden şu ejderha hiç bir boş anı kaçırmıyordu. Ama yinede onu suçlayamazdım.. Uzun zaman boyunca benim uyanmamı beklemişti neticede. Ben ve ejderha iki ay gibi uzun bir süre burada baş başaydık... Hem de ben baygın bir halde neler olduğundan bir haber durumdayken...
"Kaden" ismini yüksek sesli bir şekilde söylerken ona hızla döndüm. Zaten yeterince yakın olmamıza karşın benim bu hareketimle birlikte aramızdaki mesafe yok denecek ölçüde azalmıştı. Dik dik ona bakarken hissettiğim tarifi imkansız duygular bedenimi ele geçirmişti. Eminim ki bakışlarımdan neler hissettiğimin de gayet bilincindeydi.
"Evet miniğim?" diyerek mırıldandı. Yakınlığımızdan onun da etkilendiğinin farkındaydım. Ama yine de bozuntuya vermeyerek konuşmaya başladım.
"Uzun süre boyunca yalnızdık ve ben uyuyordum ya hani.." diyerek konuştum beni delip geçercesine üzerime diktiği yeşil gözlerinden gözlerimi kaçırırken. Zira söyleyeceklerim için utanıyordum. Ah cidden bunu söylemek.. Bilmiyorum belki delilikti.
"Devam et." çenesini bana sürttüğü sırada derin bir nefes aldım ve daha fazla dayanamayarak tek seferde söyledim.
"Bana bir şey yapmadın değil mi Kaden?" sonun da sormayı başarmıştım. Ama vereceği tepkiden ölesiye korktuğum için gözlerim hala yerdeydi. Belki de bu sefer öyle öfkelenirdi ki bakışlarıyla beni yakıp geçerdi kim bilir..?
"Katherine" yüzümde hissettiğim pençesiyle birlikte başımı kendisine doğru kaldırırken gözlerimi gözlerine çevirmek zorunda kalmıştım.
"Yalnızca seni her zaman olduğu gibi sevdim ve uyanman için sabırla bekledim." yüzümde gezinen pençesini canımı yakmaktan çekinircesine hafifçe sürttüğü sırada istemsizce gözlerimi yummuştum. Bana zarar vermişti, canımı defalarca kez yakmıştı ama kaçışım yoktu işte.. Yine buradaydım, onun yanındaydım.
"Peki ya hiç uyanmasaydım?" sorum kendime bile tuhaf gelmişti aslında ne gereği vardı bunu sormamın? Cevabını ben de bilmiyordum. Ancak bir an için tamamen gitme ihtimalimin ona ne hissettireceğini merak etmiştim. Sonuçta bir şekilde kaçmayı başarsam bile beni gelip alabiliyordu. Ölseydim elbette bu mümkün olmayacaktı.
"Öyle bir şeyin olmasına asla izin vermem. Benden gidemezsin." fısıltısını duyabilmem için çenesini bana yaklaştırmak zorunda kalmıştı. Sanki sorum gerçek olmuş gibi davranıyordu.. Pençesini sırtıma koyarak ondan kurtulmama izin vermeyeceğini gösterircesine varlığının yanında hiçten farkı olmayan cılız bedenimi hakimiyeti altına almıştı.
"Evet Kaden biliyorum.." onu onayladım ve beklemediğim hatta onun da beklemeyeceği bir şey yaparak sessizce çenesine başımı çenesine yasladım. Zira kurtulmamın hiç bir yolu yoktu kabullenmiştim artık. Ben ona mahkumdum, beni kendisine mahkum etmişti.. Elimden ne gelirdi ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderhanın Tutsağı
FantasyBen kralın biricik kızı, krallığımızın yegane prensesi Katherine Bloom'um. Her zaman ne istersem elde etmiştim. Kralın kızı ve aynı zamanda tek çocuğu olduğum için bana hiç bir zaman saygıda kusur edilmemişti. Haliyle durumlar böyle olunca azıcık da...