Karnımın guruldamasıyla istemsizce uykumdan uyanmıştım. Karnım o kadar acıkmıştı ki midemden daha önce çıktığına şahit olmadığım sesler yükseliyordu. Açıkçası en son ne zaman yemek yediğim konusunda da hiç bir fikrim yoktu. Hatta başıma gelen çoğu olay konusunda hiç bir fikrim yoktu! Dün yaşananlardan anlayabildiğim tek şey konuşma yeteneğine sahip bu ejderhanın 'bana zarar vermek istemediğini söylemesine rağmen' alnımın yarılmasına sebep olarak yaşadığım anıları unutmama neden oluşuydu. Ancak kafamda bir sürü soru işareti vardı ve cevapları kendim bulmam gerekiyordu. Canavara katiyen güvenmiyordum ve bana her an her kötülüğü yapabileceğinden de emindim. Sahi şimdi o neredeydi?
En son ejderhanın pençeleri arasında uyumak zorunda kaldığımı hatırlıyorum. Şimdi ise çiçek desenli bir yorganla kafamın altında ki eski bir yastığın üzerinde uyanmıştım. Bir dakika ben ne yapıyorum!? Ejderha ortalıklarda gözükmüyordu ve burada durmuş düşünceler arasında kaybolmuş halde boş boş oturuyordum. Hemen kalkıp kaçmam lazımdı!
"Günaydın miniğim erkencisin." ejderhanın aniden duyduğum neşeli sesiyle olduğum yerden sıçramıştım. Kaçma ihtimalimin yok olduğunun farkındalığıyla suratımı asarken ejderhaya bakmamaya özen göstererek aksi bir şekilde konuşmaya başladım.
"Benim tuvaletim var ve artı olarak elimi yüzümü yıkamam gerekiyor." umarım buralarda temiz bir tuvalet vardır da işimi rahat rahat halledebilirim diye umut ederken elbette kocaman ormanın ortasında temiz bir tuvalet bulma ihtimalimin de ne kadar düşük olduğunun farkındaydım.
"Güzel prensesim bu gün ters tarafından mı uyanmış?" ejderha benimle küçük bir çocukmuşum gibi konuştuktan sonra aniden pençesiyle kavrayarak havaya kaldırdı. Normalde olsa yaptığı eylem karşısında korkmam gerekirken herhangi bir tepki vermedim.
"Birincisi ejderha ben senin prensesin falan değilim! İkincisi ise çocukmuşum gibi muamele yapılmasından hiç hoşlanmam!" kollarımı göğsümün üzerinde bağlayarak ciddi bir şekilde söylendim. Dün gece olanlardan ötürü hala öfkeliydim. Ejderhaysa ejderhaydı tepeme çıkmasına izin veremezdim sonuçta!
"Hafızanı kaybetmeden önce bu kadar asi değildin sen. Acilen her şeyi hatırlaman lazım... Özellikle de sözümü dinlemeyerek beni öfkelendirdiğin zaman olanları!" ejderhanın keskin yeşillerine bakarken sert sesiyle konuştuğunda bütün cesaretim geldiği yere geri kaçmıştı. Ben ne kadar ciddi konuşursam konuşayım onun benim üzerimde kurduğu otoritenin zerresini uygulayamıyordum.
"Doğru... Hafızamı kaybetmem de senin yüzünden olmuştu değil mi? Söylesene ejderha sırf seni sinirlendirdiğim için mi kafama vurdun?" ne olursa olsun dilimi tutamıyordum işte! Ejderha gözümün içine baka baka beni tehdit ederken ben yinede sivri bir şekilde konuşmaya devam edebiliyordum.
"Katherine o bir kazaydı! Sen kuyruğumdan tutup beni durdurmaya çalışmasaydı seni savurmak zorunda kalmayacaktım. Üstelik olanca öfkeme rağmen seni defalarca kez uyarmıştım!" ejderhanın sesi öfkeli çıkmasına rağmen altında yatan pişmanlığı kolaylıkla hissede bilmiştim. Öfkesi benden fazla kendineydi aslında ama bunu anlamamakta ısrarcıydı.
"Hem suçlusun hem güçlü! Kafamı çarpmama sebep olmasaydın hafızamı kaybetmeyecektim işte!" bağırarak konuştuğumda ejderhanın tepkisinin sert olacağını ve bana kızacağını düşünmüştüm. Ancak öyle olmadı ve ejderha gözlerinden taşan öfkesine rağmen susup yürümeye başladı. Susması benim açımdan iyi olmuştu aslında. Çünkü kendimi bir türlü tutamayıp bana zarar verme ihtimalini hiçe sayarak ona diklenmeye devam edebiliyordum.
Mağaranın çıkışına geldiğinde durdu ve kanatlarını açarak en azından yirmi metre edebilecek mesafeyi aşağı doğru süzülerek bir solukta indi. Ondan beklenmeyecek zariflikte kanatlarını kapatarak eski halini aldığında onu izliyordum. Keşke benim de kanatlarım olsaydı da krallığıma, biricik babamın yanına uçarak kolaylıkla gidebilseydim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderhanın Tutsağı
FantasyBen kralın biricik kızı, krallığımızın yegane prensesi Katherine Bloom'um. Her zaman ne istersem elde etmiştim. Kralın kızı ve aynı zamanda tek çocuğu olduğum için bana hiç bir zaman saygıda kusur edilmemişti. Haliyle durumlar böyle olunca azıcık da...