Bu iş geri dönüşü olmayacak derecede utanç verici bir noktaya evrilmeden önce bir şeyler yapmam lazımdı. Endişeli bakışlarımı Lord William'a çevirdiğimde bana elime düştün prensesim(!) dercesine gülümsüyordu.
"Duyduğum bu ses yoksa güzeller güzeli prensesimin babasına mı ait?" ukala gülüşünü yüzüne geçirdiğim yumruğumla yok etme isteğini bir köşeye iterken çaresizce ona bakıyordum.
"William lütfen sessiz ol. Babam bizi bu şekilde görürse gerçekten de yanlış anlar." mırıldayarak konuştuğum esnada ayak sesleri iyice yaklaşmaya başlamıştı. Tanrım hemen saklanmamız lazımdı.
"Peki prensesim bu iyiliğim karşılığında bana ne vereceksiniz?" adam resmen benim çaresizliğimden zevk alıyordu üstelik bunu belli etmekten çekinmiyordu bile. Şu durmda olmasaydık var ya...
"Çok tuhaf sesinin buralardan geldiğine emindim." Edward'ın konuşmasını duyduğum anda başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Yaklanırsam hem babama hem de Edwar'da rezil olacaktım. Hayır buna kesinlikle izin veremezdim!
"Bak ne istersen kabul edeceğim, yeter ki bizi bu şekilde görmelerine izin verme." çaresizlikten ne yapacağımı bilemezken iyice William'a sokulmuştum. Yeşil gözlerinden tuhaf bir parıltı geçerken aniden iskelenin altına çekilmem ve sırtımın tahta desteğe yaslanmasıyla gözlerimi pörtlettim.
"Her ne istersem yapacaksın yani?" fısıltısı kulağımda midemin düğümlenmesine sebep olacak şekilde yankı bulurken iskelenin altına güneş ışığı fazla geçmediği için karanlık ve soğuk olan suyun içinde bulunmak tüylerimin ürpermesine sebep olmuştu. Yüzüne vuran hareketli yakamoz ışıkları ve birer yıldız gibi parlayan yeşil gözleriyle yetenekli bir sanatçının elinden çıkmış heykelden zerre farkı yoktu. Acaba şu an ne kadar inanılmaz gözüktüğünden haberi var mıydı?
"Benden ne isteyeceksin ki?" içime kaçmış gibi çıkan sesim şu an bana hiç yardımcı olmuyordu. Yutkunarak boğazıma takılan yumrudan kurtulmayı denerken zaten aramızda mesafe olmamasına rağmen yakınlaşması bu durumu daha da kötüleştirmişti. Tam ağzını aralayarak konuşacağı esnada tepemizde ki iskelenin üzerine ayak basıldığını belli edercesine gıcırdamıştı. Korkuyla elimi dudaklarına bastırarak konuşmasını engelledim. Bir de üstüne saklanmış bir halde yakalanırsam durum içinden çıkılmayacak kadar karmaşık bir hal alırdı. Edward ve babamın yüzüne asla bakamayacak duruma gelirdim.
"Amca bak olta ve kova hizmetçilerin dediği gibi buraya gelmiş olmalı." bir Sherlock Holmes edasıyla heyecanla konuşan kuzenimin zekası inanılmazdı(!) Normalde olsa bu haliyle dalga geçebilirdim ama şu an yakalanma korkusu ve birilerinin hemen dibimde olan bedeniyle kendimi aşırı derecede rahatsız hissediyordum.
"Evet Edward balık yakalamakta başarısız olunca da vaz geçmişe benziyor." babamın eğlenen bir ifadeyle söyledikleri tam olarak arkamdan konuşmak oluyordu. Halbuki yüzüme karşı hiç bir zaman böyle konuşmazdı. Belki de ona kırgın olduğum için söylediği en ufak şey bile bu denli alınmama sebep oluyordu.
"Bu durumda nereye gitmiş olabilir?" Edward'ın sesi düşünceli çıkarken iskelenin etrafında dolaşmaya başlamıştı. Bazı yerlerindeki tahtalar gevşekti ve üzerimize tozların uçuşmasına neden oluyordu. Elimi saçlarımın arasında karışan tozları silkelemek için dudaklarından çektiğimde daha yeni yeni yaptığım yanlışın farkına varabiliyordum. Ben şu zaman diliminde elimi William'ın dudaklarına bastırmıştım ve bu kabul edilemeyecek kadar utanç vericiydi. Neden şimdiye kadar elimi çekmek için herhangi bir girişimde bulunmamıştı?! Tabi bu saçma durumum onun hoşuna gidiyordu beni bu halde çaresiz ve en önemlisi de ona muhtaç olarak görmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderhanın Tutsağı
FantasyBen kralın biricik kızı, krallığımızın yegane prensesi Katherine Bloom'um. Her zaman ne istersem elde etmiştim. Kralın kızı ve aynı zamanda tek çocuğu olduğum için bana hiç bir zaman saygıda kusur edilmemişti. Haliyle durumlar böyle olunca azıcık da...