"NE?!" başıma gelen onca olaydan sonra işitme kaybı mı yaşamaya başlıyordum? Gerçi ejderhanın zalimce kükremelerine defalarca kez yakından şahit olduğumu varsayarsak bunun olması muhtemeldi.
"Evet hanımım çok üzgünüm ama baş hizmetçiniz Elly ormanda kayboldu." duyduklarımın şokunu atlatamadan gözlerim yeniden yanmaya başlamıştı. Tanrım neden bu kadar olay benim başıma geliyordu? Sevdiklerimle mutluluk içerisinde yaşadığım güzel zamanlarımın doğru dürüst kıymetini bilmemiş miydim ki bunlar hep beni buluyordu?
"Onu ormanda hiç bulmaya çalıştınız mı?" dikkatli bir şekilde hizmetçiye baktığımda gözlerini kaçırmıştı. Bu hareketi her şeyi açıkça ifade ediyordu aslında. O kaybolduğunda hizmetçi olduğu için önemsenmemişti bile.
"Hanımım öncelikleri siz olduğunuz için ejderhayı bulmaya çalıştılar. Ayrıca sizin hayatta olup olmadığınızdan da emin değillerdi ve dolayısıyla da tüm krallık sizin için çok endişeliydi." karşımda ki genç hizmetçinin hızlıca açıklama çabalarını kafa sallayarak onayladım.
"Peki teşekkür ederim, çıkabilirsin." sakin sesimle konuştuğumda hizmetçi reverans yaparak sessiz bir şekilde yanımdan ayrıldı.
Ilık göz yaşları gözlerimden taşarak yanaklarıma süzülmeye başladıklarında silme zahmetine girmedim. Kendimi yorgun hissediyordum... Hem bedenen hem de ruhen... Bedenim çok fazla yıpranmış olmasına rağmen ruhumda yaşadığım acı bedeniminkinden yüzlerce kat daha fazlaydı. Olan her şey benim suçumdu. Eğer bir prenses olmasaydım onca insan benim yüzümden ölmek zorunda kalmayacaktı. Dahası şu hayatta en değer verdiğim insanlardan biri olan Elly kaybolmayacaktı. Acaba ormanda onun başına ne gelmişti de kaybolmuştu? Hadi ben ejderha tarafından aniden kaçırılarak tutsak edilmiştim. Peki ya o?
Beynimin içerisinde dönen düşüncelerin arasında boğuluyormuş gibiydim adeta. Düşündükçe daha derine batıyordum. Gözlerimi yumarak rahatsız edici düşüncelerin ağırlığından kurtulmak için uğraşırken karanlığın içinde aniden alev gibi yanan gözler belirdi. Korkuyla yumduğum gözlerimi aralarken başımı ellerimin arasına aldım. O gözler... Kimi kandırıyorum ki?! Tüm her şey onun suçuydu! İlk başta beni kaçırıp tutsak etmeseydi bunların hiç biri yaşanmayacaktı. Ondan nefret etmem gerekiyordu. Ancak nedenini anlayamadığım şekilde onun zümrüt gibi parlayan yeşil gözlerini düşününce kalbim yumuşuyordu. Ben olan her şeye rağmen Kaden'dan nefret edemiyordum... Sanırım benim babamın dediği gibi az da olsa dinlenmeye ve ayrıca kafamı toparlamaya ihtiyacım vardı.
...
Saçımda gezinen yumuşak dokunuşlarla kafamı onun pençesine biraz daha yaklaştırdım. Gülümseyerek alışkın olduğum sıcak ve pürüzlü yüzeyde ellerimi dolaştırmaya başladığımda beklediğim gibi olmamıştı. Kaşlarımı çatarken Kaden'ın pençesinin neden bu kadar soğuk ve düz olduğunu anlamlandırmaya çalışıyordum. Ancak yinede saçımın arasında gezinen diğer pençesi bunu düşünmemi engelleyerek uykuma kaldığım yerden devam etmemi fısıldıyordu.
"Güzelim hadi uyan." yakınımdan gelen sesini duyduğumda derince iç çektim. Kafasını bana yaklaştırdığını anlamak zor değildi. Yine uyandığımda ilk göreceğim şey onun parlak yeşil gözleri olacaktı ve ben bunu seviyordum. Güne ilk başlarken onun gözlerini görmek hoşuma gidiyordu. Ama yine de birazcık daha uyumak istiyordum.
"Lütfen biraz daha..." mırıldanarak kedi misali kafamı sevimli bir şekilde hafifçe uyuduğum pençesine sürterken bunun beni rahat bırakması için işe yaramasını umuyordum. Ah neden o her zaman bu kadar erken uyanıyordu ki? Gerçi böyle şekilde uyandırmasından da rahatsız olduğumu söyleyemezdim. Onun beni kediymişim gibi sevmesi hoşuma gidiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderhanın Tutsağı
FantasyBen kralın biricik kızı, krallığımızın yegane prensesi Katherine Bloom'um. Her zaman ne istersem elde etmiştim. Kralın kızı ve aynı zamanda tek çocuğu olduğum için bana hiç bir zaman saygıda kusur edilmemişti. Haliyle durumlar böyle olunca azıcık da...