15

1.6K 117 68
                                    

Özgür

Sabah alarmı kaç kare kapattığımı hatırlamıyordum ama vücudum sanki bugün bir şey varmış gibi beni kalkmaya zorluyordu. Ağzımda garip bir tat, baş ağrısı ile yavaşça yatakta doğruldum.

Telefonumu elime alıp saate baktım, saat 12 olmuştu neredeyse, cumartesi sabahı erkenden kalktığım için kendime sövecektim.

Siktir. SİKTİR. SİKTİR. Beynim küçük bir aydınlanma yaşamıştı, bugün cumartesiydi. 30 dakika içinde Kuzey ile okulda kütüphane temizliğine başlamam gerekiyordu.

Aldığım en hızlı duşu alıp rahat bir şeyler geçirip kendimi dışarı attım, Kuzey'e aşağı inmesi için mesaj attım.

Kuzey: Geliyorum.

Cevabımı aldıktan sonra ağaca yaslanıp onu beklemeye başladım. Nasıl göründüğümü bile bilmiyordum evden öyle bir aceleyle çıkmıştım ki.

Kuzey'in küçük adımlarla bana yaklaştığını gördüm. O günden sonra Kuzey'e nasıl yaklaşmalıydım bilmiyordum ama Kuzey konuyu açmadıkça açmayacaktım.

Beni kafasıyla selamlayıp kafasını yere eğdi, belki 1 saniye göz teması kurmuştuk ama hemen kesmişti.

Okula girene kadar hiç konuşmadık, müdüre görünüp kütüphane anahtarlarını alırken birbirimizi onaylamak dışında da konuşmadık.

Kütüphaneye girdiğimiz an etrafa bir göz gezdirdim, cidden çok dağınık duruyordu. Kuzey ise sanki burayı ezbere biliyormuş gibiydi, incelemiyordu. Buradaki her şey ona tanıdıktı.

Yine çok az konuşarak kitapları dizmeye ve kütüphaneyi temizlemeye başladık, bu aradaki sessizlik beni rahatsız ediyordu. Çünkü geçen gün bizi geriyordu, anlıyordum ama ben en azından onun yaptığı gibi  bizi zan altında bırakmıyordum.

"Kuzey baya konuşkansın ha."

Tepkisini görebilmek için yüzüne döndüm, benden kısaydı, tüm yüzü orantılıydı, minyondu ama aynı zamanda çok seksi duruyordu.

Söylediğim şeye sadece çene oynatarak cevap verdi. Böyle yapması beni deli ediyordu ve bunu o da biliyordu. Onu konuşturmayı kendime görev edinmiştim resmen şu an.

"Sen benden uzun yaşarsın ya Tekinoğlu."

Dediğim şeyi anlamayıp kafasını bana doğru çevirmişti, sesini duyana kadar neden olduğunu söylemeyecektim. Anlamış olmalıydı ki boğazını temizleyerek söze girdi.

"Niyeymiş Özgür? Beynimi daha çok kullanıyorum diye mi?"

"Yoo. Kısasın diye. Kısalar daha çok yaşıyormuş."

Güleceğini ummuştum ama göz devirerek önüne geri dönmüştü.

Temizliğin yarısı bitmişti, birkaç saat önceki girişimlerim dışında konuşma olmamıştı ve deli gibi sıkılıyordum. Kuzey'e bulaşmamak için kendimi sıkmıştım ama artık sıkmayacaktım.

Hafifçe ona yaklaştım ama yaklaşınca bir adım kayıp mesafemizi geri açtı. Onun bunu yapmasına karşılık biraz daha yaklaştım.

"Ne oldu Özgür? Sığamadın mı koca kütüphaneye?"

"Sığdım sığdım Tekinoğlu da sende beni çeken bir şeyler var."

Derin bir nefes verdi.

"Ne var Özgür?"

Bunu dedikten sonra ortamı bozmalıydım ki eğlencesi çıksın diye düşünüyordum.

"Beynin." Duraksayıp devam ettim. "Hani böyle tıfılsın ya beynin de mi küçük acaba diye merak ediyorum doğrusu Tekinoğlu."

"Siktir git Özgür."

Temizlik bitmiş sayılırdı, tek eksiğimiz depoya inmekti. Birkaç şeyi yukarı taşımak gerekiyordu ve açıkçası Kuzey taşıyabilir miydi emin değildim. Bu yüzden ben giderim demiştim ama illa geleceğini söylüyordu.

Depoya doğru inen merdivenlere yöneldik, kapıyı açıp içeri girdik. Şimdi kutulardan birkaç kitap yukarı çıkarmamız gerekiyordu. Fakat Kuzey, yine beklenmedik bir şey yapıp masa bile denemeyecek bir şeyin üstüne çıkıp oturdu.

Yine karşısındaydım, yine o bankta olan duygularımı hissediyordum. Ona daha fazla bakarsam iyi şeyler olmayacaktı. Bu yüzden işime geri döndüm. Bulmam gereken 10 kitaptan daha beş tanesini belki anca bulmuştum.

Diğer tarafa bakmalıydım ama Kuzey masadaydı ve çok masum duruyordu.

Zaten masum, dedi iç sesim. Evet öyleydi cidden.

Ona doğru bir adım atıp yine mesafemizi kapadım. Kafayı yiyecek gibiydim, nefes alamıyordum, göğsüm sıkışıyordu resmen.

Ona doğru eğildim, ne yapıyordum artık hiçbir şey bilmiyordum. Gözlerini yine kaçırıyordu. Kafasını tutup kendime çevirdiğim an elimi tuttu.

"Özgür." dedi.

Ama öyle bir dedi ki, bana inleme gibi gelmişti, sanki bunu istiyor gibiydi ama ağlamaklı gibiydi de. Kulağıma öyle güzel gelmişti ki tekrar tekrar adımı söylemesini isterdim.

Durmadım, duramadım, yine eğildim. Bu sefer teslim oldu. Dudaklarımızı birleştirip biraz daha ona doğru kaydım. Yumuşakça dudaklarımız hareket ediyordu, onun masada oluşu nedense beni çok etkilemişti.

Biraz daha kayıp aramızdaki mesafeye tamamen kapatıp yüzüne elimi koydum. Öpüşmemizi derinleştirdim. Ellerini belime yerleştirdi.

Yer altımdan kayıyordu resmen. Ne yapıyordum bilmiyordum ama bu andan çıkamıyordum da. Dillerimiz kavuştuğu an alt taraflarım da bir şeyler hissettim. Dudaklarımızı ayırmak zorundaydım ama ayrılmıyorlardı.

En son Kuzey hafifçe kafasını çekti. Nefes nefeseydik, hala dibindeydim. Beni hafifçe ittirip masadan indi.

"Bunları yukarı çıkarıp gidelim."

Konuşmadım, onu takip ettim. Hızlıca kitapları yerleştirdi. Böylece kütüphane işi bitmişti. Müdüre gidip anahtarı teslim edip bahçeye yöneldik.

Bahçeden kapıya, kapıdan durağa, duraktan otobüse, otobüsten siteye hiç konuşmamıştık. Onun binasının önüne gelmiştik, ayrılma zamanımız gelmişti ama hiç gitmek istemiyordum.

Yavaşça ona yaklaştım, görüşürüz diyecektim.

"Görüşürüz Tekinoğlu, dikkat et."

"Sen de Özgür."

Arkasını dönüp gidiyordu ama duramadım yine. Önüne doğru koşup küçük bir öpücük verdim.

Dudaklarına muhtaçtım sanki. Şok olmuştu ama bir şey dememişti, yanımdan geçip gitti ve bende eve doğru yol aldım.

Eve girip kendimi hemen yatağa attım. Beynim çok doluydu, zihnimi toparlamam gerekiyordu. O sırada telefona düşen bildirimle geri doğruldum.

Yiğit Abi: Çocuğu öptüğünü gördüm. Ailesini de tanıyorum onu da. Ya vazgeçersin ya da sen biliyorsun olacakları.

Aldığım mesajı idrak edemiyordum.

Bu adam nereden çıkmıştı? Kuzey'i nereden tanıyordu? Beni nasıl tehdit edebilirdi?





bi mutlu edip bi kötülük yapıyorum apwkdlejdlekjfn

öhm, yorumlarınızı alayım. 😈

maniac (boyxboy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin